Mitoloji

Mitoloji ve doğa ayrılmaz bir bütündür

Başak Şahindoğan örnekler vererek doğa ve mitolojinin ayrılmaz bütün olduğunu ve mitolojinin dilinin doğanın simgeleriyle oluştuğuna dikkat çekti.

Mitoloji ve doğa ayrılmaz bir bütündür

İnsan aslında bir sembol dünyasının içinde yaşıyor. Tarih boyunca her olayı sembollerle anlatmış, birçok olguyu sembolleştirmiştir. Yazıyı bulmadan önce sembolü bulmuş, resim ve heykellerle onu iletişiminin anahtarı olarak kullanmıştır. İnsanlar tarif edilemez olanı tarif edebilmek için simgenin diline başvurur. Mitoloji ise bu dünyanın evrensel tarihine kök salmış sembollerle anlatılan hikâyesidir. Mitolojinin sembollerle bezenmiş dünyası bize yaşam bilgeliği kazandırır.

Mitoloji kelimesi, Yunanca mythos (masal) ve logos (söz) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. Mit en genel olarak söylence, söylenen olarak tanımlanabilir. 

İlkel çağlarda yaşayan insanların başta yaratılış olmak üzere, doğa ve evreni anlama çabalarının sonucunda birçok mit ortaya çıktı. Bu aslında insanların kökenlerini arayışıdır. Hemen hemen tüm mitolojilerde ilk öykünün genelde “evrenin yaratılışı”hikâyesi olması da bu yüzdendir. 

Çağlar boyunca süregelen mitolojik hikâyeler, sonraki dönem insanları tarafından da yeni düşünce ve fikirlerle zenginleştirilmiş ve böylece mitler günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Antik Yunan’da Din ve Sanat isimli kitabın yazarı arkeolog Ernest Arthur Gardner’a göre mitoloji, “Tabiat varlıkları ile olaylarına kişilik verme suretiyle oluşturulmuş bir anlatım şeklidir.” 

Buradan yola çıkarak rahatlıkla şunu diyebiliriz: Doğa ve mitoloji ayrılmaz bir bütündür ve mitolojinin dili doğanın simgeleriyle oluşmuştur. Bu simgelerin anlamları çağlara ya da mitolojinin doğduğu kültüre göre değişse de etkisi hep çok güçlü olmuştur. İşte örnekleri:

MİTOLOJİDE DEFNE

Defne, mitolojide en çok kullanılan simgelerden biri. Hem barışın hem de zaferin simgesi olarak kullanılıyor. Eski olimpiyatlarda kazananların ve kralların başına defneli taç takılması da zaferin simgesi olduğunun örnekleridir. Dört mevsim yeşil olmasından dolayı hayat ağacı olarak kabul edilen defne ağacı, bazı kaynaklarda ölümsüzlüğün sembolü olarak da gösterilmektedir.

Kökeni Anadolu olan defnenin, tarih boyunca bu coğrafyadaki kültürleri etkilemesi de kaçınılmazdır. Hititlerin güneş tanrıçası törenlerinde güneş kursu her devirde güneşe tutkun bir ağaç olan defne motifiyle tamamlanıyordu.Ayrıca Hititler, “Alanza” adını verdikleri defne ağacından ilaç da elde ettiklerinden bu ağaca özel bir önem veriyorlardı.

Antik dönemde ise, defne Güneş Tanrısı Apollon’un gözdesi olan bir ağaçtır. Efsaneye göre ok atmasıyla ünlü olan Apollon bir gün Eros’la karşılaşır. Eros attığı oklarla istediği kişileri birbirine âşık edecek güce sahip olan tanrıdır. Apollon, Eros’a ok atarak kendisinin istediği canlıyı öldürebildiğini, onun okunun gücününse sadece gönül yarası açmaya yettiğini söyler. Bu sözlere kızan Eros Apollon’dan intikam almak için iki ok çeker ve âşık eden oku Apollon’a, diğerini ise Penios Irmağı’nın peri kızı Daphne’ye fırlatır. Apollon kıza âşık olurken, Daphne ise soğur aşktan ve istemez Apollon’u. Bunun üzerine bir kovalamaca başlar ikisi arasında. Fakat bu kovalamacaya dayanamayan Daphne, babasından onu bir ağaca çevirmesini diler ve o anda Daphne, defne ağacına dönüşür. Defne ağacı mitolojiye göre ismini bu hikâyeden, kokusunu da Daphne’nin saçlarından almıştır. Apollon’a gelince, oDaphne yerine bir ağacın gövdesine sarıldığında önce acıyla sarsılır ama sonra ağacın kabuk bağlamış bedeni içinde hala heyecanla atan bir kalp sesi duyar. O günden sonra defne ağacı, Apollon’un kutsal ağacı olur. Defnenin yaprakları zaferi temsil eder. Apollon, bu ağacın dallarından yaptığı tacını hep başında taşır.

Antikçağlarda Apollon tapınaklarında görevli kâhinler, geleceği görebilmek için Tanrı Apollon’a adanmış olan defneyapraklarını çiğner ve Apollon tapınaklarının çevresini defne ağaçlarıyla yeşillendirirlerdi. Bu durum bugün kalıntılarını gördüğümüz Didim Apollon Tapınağı’nda da uygulanmaktaydı.

Mitolojide Apollon ile özdeşleşen defne ağacı Osmanlı döneminde de Efe kültüründe kutsal ağaç konumunu devam ettirmiştir. Efe ve zeybek kültüründe bu ağaca “Teknel veya Ölüm Ağacı” denilir ve bedeli ölüm dahi olsa vefakârlığın sembolü olarak da kabul edilmiştir.

NANE
Mitolojide nane ölüler ülkesinin tanrısı Hades'in aşık olduğu Minthe’nin adıdır. Güzelliği dillere destan bir su perisi olan Minthe'nin yaşadığı yer bugünkü İzmit’teki ormanlardır. Bu aşkın nasıl başladığı tam olarak bilinmese de Hades’in karısı Persephone’nin Minthe'yi kıskandığı bilinmektedir. 

Bu konuda iki rivayet vardır. Bunlardan ilkine göre Persephone sonunda bir gün bu kıskançlığa daha fazla dayanamaz ve su perisini ayaklarının altında ezer. Bu duruma çok üzülen Hades de Minthe'yi güzel kokulu nane bitkisine çevirir. İkinci rivayete göreyse Persephone, Minthe'yi toza dönüştürür. Hades sevgilisine kıyamaz ve toprağa serpilen bu tozların naneye dönüşmesini sağlar.

Bugün kullandığımız mentol kelimesinin kökü de Yunancadan gelen menthe kelimesidir. Nane her çağda şifalı bir bitki olarak görülmüş ruhu canlandırarak arıttığı düşüncesiyle cenaze törenlerinde kullanılmıştır. Yunanlılar nanenin kokusunun, gücün kokusunu simgelediğine inanmışlardır.

MİTOLOJİDE BAYKUŞ
Baykuş, her ne kadar birçok kültürde kötünün sembolü olarak kabul edilse de aslında bilgeliğin ve bilginin, öğretmenin ve öğren menin sembolüdür.

Baykuş Yunan mitolojisinde Athena ile özdeşleştirilmiştir. Babası Zeus'un beyninden çıktığına inanılan Athena bilge kabul edilerek zekâyı, aklı ve sağduyuyu temsil eder. 

Efsaneye göre Athena, baykuşun gece görme yeteneğinden etkilenerek, gece kuşu olan karganın yerine bu göreve baykuşu getirmiştir. Baykuş, Athena’nın görmediklerini görüp ona haber vermiştir. 

Antik Yunan’da baykuşun ordunun da koruyucusu olduğuna inanılarak, savaş sırasında ordunun üzerinden uçan baykuş zafer işareti olarak kabul edilmiştir. Ayrıca Antik Yunan’da kullanılan paraların üzerindeki baykuş simgeleri bu kuşun ticaret hayatında da bir koruyucu olarak kabul edilmesindendir.

Baykuş’un Yunan kültüründeki yeri bunlarla sınırlı değildir. Ovidius’un Dönüşümler eserinde Ascalaphus’un bir baykuşa dönüştürülmesi anlatılmaktadır. Ancak bu hikâyede baykuş uğursuz bir semboldür. 

Baykuşlar, her ne kadar Yunan mitolojisinde bilgelik anlamı taşısa da başta Roma olmak üzere birçok uygarlıkta uğursuzluk ve ölümü simgelemektedir. Roma kültüründe evin kapılarına baykuş ölüleri asılarak,hanenin baykuşun neden olduğu uğursuzluklardan korunacağına inanılmıştır. 

Kızılderili kültüründe baykuş, bilgeliğin ve kutsal bilgilerin sembolüdür. Kızılderililer kötü ruhlardan korunmak için üzerlerinde baykuş tüyü bulundurur.

Baykuşlar bazı Ortadoğu ve Uzak Doğu kültürleriyle Mısır, Kelt ve Hint mitolojilerinde ise bir dünyadan başka dünyaya geçen ruhların bekçisi ve koruyucusu kabul edilmiştir.

Ortaçağ’a geldiğimizdeyse Avrupa'da baykuş yine uğursuzluğun sembolü olarak kabul edilmiştir.

MİTOLOJİDE KARGA

Yunan Mitolojisi’nde karganın önceleri beyaz bir kuş olduğu rivayet edilir.Karga hem Athena hem de Apollon ile ilişkilendirilir.
Hephaestos, bakire Tanrıça Athena ile birlikte olmak ister. Ama Athena bunu istemez. Bunun üzerine Hephaestos, birleşemeden tohumlarını Athena’nın bacağına bırakır. Athena’nın silip toprağa attığı bu tohumlardan Erichton doğar. Athena oğlunu Atina Kralı Cecrops’un kızlarına emanet eder ancak kızlar Erichton’a hiç iyi bakmaz. Athena’nın en sevdiği kuş olan karga bunu hemen Athena’ya anlatır. Ancak hiç beklemediği bir şey olur ve Athena ilk onu cezalandırarak gece kuşluğu görevinden alıp yerine baykuşu getirir. 
Bu duruma üzülen Apollon kargayı yanına alır. Ama karga yine aynı şeyi yapar ve bu defa da sevgilisi Coronis’iApollon’a şikâyet eder. Apollon önce Coronis’i öldürür sonra da pişman olur. Buna karşılıkta kargayı cezalandırır ve kapkara bir kuşa çevirir. 

MİTOLOJİDE KEDİ

Kedi tarih boyunca birçok uygarlıkta yer almış önemli bir semboldür.

Öncelikle kedi sezgisi güçlü, bilge, karanlıkta görme yeteneği olan, gözlemci ve en önemlisi dişil bir hayvandır. Bu özelliklerinin yanı sıra doğurgan, baştan çıkarıcı, güçlü, zapt edilemezbir hayvan olan kedi eriller için dişilliğinkorkutuculuğunu sembolize etmektedir.

Eski Mısır’da kedi çok önemlidir. Tanrıça İsis kediyleözdeşleştirilmiş, bereket ve mutluluk tanrıçasıBastet de İsis’in ruhu olduğu kabul edildiğinden kedi olarak betimlenmiştir.Ayrıca Mısır'da tapınağı bir kedi mezarlığı içinde olan Pahet adında bir kedi-tanrıça vardır.Kedinin, ilk önce evcilleştirildiği eski Mısır'daki önemi başka hiçbir uygarlıkta bu denli değildir. 

Mısır’daki kadar önemli olmasa da Yunan ve Roma uygarlıklarında da kedi sembolüne rastlanmaktadır. Kediler, yukarıda saydığımız karakter özelliklerinden dolayı Antik Yunan ve Roma’dabaşına buyruk vezapt edilemez tanrıçalar olan Artemis ve Diana’yısembolize etmektedir.

Kuzey Avrupa mitolojisinde kedi Tanrıça Freya’yi sembolize eder. Freya arabasını kedilerin çektiğigecelerin hâkimi olan tanrıçadır ve doğurganlık, tutku ve cinsellikle ilişkilendirilir.

Ortaçağ AvrupasıHristiyanlığındaysa kedi uğursuzluk sembolüdür. Özellikle kara kedi şeytanla, cadılıkla vekaranlıkla ilişkilendirilir.

Son olarak İslam inancında, Hristiyanlığın tam tersine kedi uğurlu ve kutsal bir hayvan olarak kabul edilir ve kedinin yedi canlı olduğuna inanılır. 

Başak Şahindoğan - https://www.evrensel.net

Yorumlar