Mitoloji

Türklerin Cinlerle ilgili inançları

Türk halk inançlarına göre cinler nedir, nasıl yaşarlar? Cin çarpması nedir, insanlardan cinlerden nasıl korunabilirler?

Türklerin Cinlerle ilgili inançları

Türk Halk inançlarına göre cinler; insanlar gibi fakat insanlara görünmeden topluluk halinde, padişahlar ve beyler tarafından yönetilerek yaşarlar. Erkek ve kadın cinsleri vardır. Evlenip çoluk çocuğa karışırlar.... Müslümanları ve kafirleri vardır.

insanlar gibi fakat insanlara görünmeden topluluk halinde yaşayan cinlerin doğumlarını genellikle cinler yaptırır. Ancak bazı güç doğumlar da cinler, insan ebeleri kandırıp, kaçırarak doğumda onlardan yardım alırlar. 

Cinler eğlenceyi özellikle topluluk halinde def, darbuka, davul - zurna çalıp, şarkılar söyleyerek eğlenmeyi çok severler. Bazen bu şenliklerine insanları da kaçırarak zorla iştirak ettirirler.

DİŞİ CİN OLARAK TANIMLANAN PERİLER VE CİNLERE VERİLEN DİĞER İSİMLER

Cinlerin dişileri genellikle peri olarak adlandırılır. Genellikle cinlerin dişişlerinin erkeklerddn daha tehlikeli olduğuna inanılsa da Peri olarak adlandırılanları güzellik ve yardımseverlik sembolü olarak kabul edilirler. Bu daha ziyade masalların etkisiyle oluşmuş bir aldıdır ve problemleri çözme ve becerikli olma özellikleriyle de tanındıkları için daha çok masal kahramanları arasında yer alırlar.

Periden başka  dişi cinlere; tarlaguzan, kalfa, keruş, keruşereş, İfrit, ferit, albız gibi olağanüstü varlıkların isimleri de verilmiştir. Bazı anlatılarda hırtik, çıtlık kuşu, kul, yol azdıran, gelincik gibi
isimlere de rastlanır. 

Umacı, öcü, dev, gulyabani, dunganga, kuyu kızı gibi isim taşıyan yaratıklar ise yaramazlık yapan, ağlayan, uyumayan çocukları korkutmak amacıyla uydurulan, her çocuğun kendi hayalinde korkunç bir şekilde canlandırdığı, var olduğuna inandığı varlıklardır.

CİNLERİN GÖRÜNÜŞÜYLE İLGİLİ İNANÇLAR

Metamorfoz cinlerin en yayın inanılan özellikleridir. Her an kılık değiştirip, kedi, köpek (özellikle siyah ve beneksiz), yılan, horoz, tavuk, deve, keçi, tavşan, tay, tilki, örümcek gibi hayvan, hayvanla insan arası bir yaratık, kefenli ölü, arap, gelin, uzun saçlı beyaz sakallı bir yaşlı evliya şekillerine girebilirler. Bazen tıpkı Üstad Mehmet Siyahkalem'in minyatürlerine yansıdığı gibi ayakları ve kolları geriye doğru ters olup anormal derecede büyük ve çirkin yaratıklar olarak görünseler de  genellikle küçücük, minik insanlar olarak tahayyül edilirler...

Tabiat üstü varlıkların en meşhurlerı arasına yer alan cinlerin; iyileri, kötüleri, hayırlıları, hayırsızları, dindarları hatta evliyaları vardır.

CİNLERİN YAŞADIĞINA İNANILAN YERLER

Cinlerin hayırsız olanları evlerin daha çok eşik, ocak başı, merdiven altı gibi yerlerini mesken edinirler. Bazen kendilerini yukarıda belirtilen kılıklarda gösterirlerken bazen de varlıklarını kilitli kapıları açmak, eşyaların yerlerini değiştirmek gibi çeşitli şekillerde belli ederler. Halk bu gibi yerlere tekin değil der. Burada yaşayan göze görünmeyen varlıkların insanı çarpacağına, ağzını, yüzünü eğeceğine inanır.

Tekin olmayan evlerin kira veya satış fiyatları çok düşüktür. “İyi saatte olsunlar” ın önemli özelliklerinden birisi de bir anda ortaya çıkıp, aniden kaybolmalarıdır. Evlere anahtar deliğinden, bacadan, kapı altlarından süzülüp girebilirler. Hemen hepsi bilgilidir. İçlerinde cahil olanları pek azdır. Hastalanıp, sakat kalabilirler, ölümleri daha çok bir kaza sonunda olur. Ölülerini çöplüklere, tuvalet kenarlarına, pis yerlere gömerler. Onların mezarlıkları buralardır.

Cinlerin sıkça yaşadıklarına inanılan  yerler arasında açıktaki tuvaletler, çöplükler, ulu ağaçların dipleri, ormanlar, saçak altları, bulaşık sularının birikintileri, izbe, ürkütücü, korkunç yerler, mezarlıklar, ıssız dere yatakları, terkedilmiş değirmenler, küllükler, kuyu başları, pınar kenarları, nehir yatakları, denizlerin kirli bölgeleri, göl kenarları, bataklıklar, çeşme önleri , mağaralar, büyük terkedilmiş evler, köşkler, kale ve saray harabeleri, hamamlar, samanlıklar, ahırlar, evlerin eşikleri, ekmek kırıntılarının döküldükleri yerler, oturulmayan, kimsenin olmadığı bölgeler sayılabilir

Esası "İn-cin top atıyor" olan ve günümüzde "İn-cin top oynuyor" olarak kullanılan  ’ deyimi buraları anlatmaktadır.

CİNLERİN İNSANLARLA İLİŞKİ KURMALARINA DAİR İNANÇLAR

Cinler insanlarla bazen iyi bazen kötü ilişkiler kurabilirler. Ellerinden herşey geldiği için yapamayacakları hiçbir şey yoktur. Kızdırılmazlarsa veya kendilerine bir kötülük yapılmazsa genellikle kayıtsız kalırlar. Bazen bir yolcuyu yanlış yönlendirmek, olmadık bir yere tuvalet ihtiyacını yaptırmak gibi şakalar yaparlar. Bazen de durmadan bir insanın adını seslenirler. Buna önem verilmezse bir şey yapmazlar. Şayet kötü kelimelerle tepki verilirse o insanı kaçırırlar. Böylece o kişi ecinnilere karışır.

Zaman zaman kadın veya erkekler cinlerle evlendiklerini söyleyerek normal hayatlarından uzaklaşırlar. Bunlara da karışmış insanlar denir.

Bu varlıklar kendilerine yardım ve mutlu edenleri ödüllendirirler. En büyük ödülleri sevdikleri kişiye soğan, sarımsak kabuğu hediye etmektir. Bunlar eve götürüldüğünde veya gün ışıdığı zaman altın olurlar. Bazen tersini de yaparlar, altın, gümüş, diye verdikleri sabahleyin soğan kabuğuna dönebilir. Bu durum insanların yaşadıklarını bir başkasına anlatması halinde ortaya çıkar.

Cinler insanları kandırıp köle haline getirebilir, onlara bütün işlerini yaptırabilirler.

Cin ve peri padişahları adaletlidir. Şehir dışındaki ulu ağaçların altına mahkeme kurup, onların zarar verdiği insanların şikayetlerini dinlerler. Cin muhafızı tarafından mahkemeye getirilen cin, yargılanır. Şayet suçlu bulunursa ölüme bile mahkum edilebilir.

Ecinniler insana tek başınayken görünürler. İki kişi bir aradayken ortaya çıkmazlar. Gün ışığını sevmezler. Akşam karanlığı iyice çöktükten sonra gezmeye çıkıp, gün ışıyıncaya ve horoz sesleri duyuluncaya kadar dolaşırlar. Gece herkesin uyuduğu saatte Kur’an okunursa onların rahatça
gezmelerine engel olunacağı için bunu istemezler. Okuyan kişinin yanına yaklaşmazlar fakat çeşitli şekillerde korkutarak yatmasını sağlarlar.

CİN ÇARPMASI: KOVUÇ

Cinlerin insanlara verdiği zararlar; çarpılmak, uğramak, erişmek, karışmak, dokunmak, ilişmek gibi kelimelerle adlandırılır. Eskiden bazı Türk boyları cin çarpmasına ‘kovuç’ veya ‘kovuz’ diyorlardı. Bu adlarla anılan hastalıkların sebep olduğu belirtiler olarak, insanın ağzının çarpılması, eğrilmesi, dilinin tutulması, kolunun çolak olması, kendini kaybedip çırpınması, sayıklaması, yürürken dengesini kaybetmesi, ayaklarının aniden tutmaması, yıkanmak istememesi, kirli, pis, saçlı sakallı dolaşması, mevsime uymayan kıyafetler giymesi, şayet söz konusu bir çocuksa sürekli ve
sebepsiz yere ağlaması sayılabilir.

İnanışa göre dişi cinlerin çarpması daha tehlikelidir. Çünkü bunlar etraflarına erkek cinleri toplayıp grup halinde gezerler, saldırgandırlar.

CİNLERLERDEN KORUNMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLERLE İLGİLİ İNANÇLAR

Cinlerin verdiklerine inanılan zararlar bu kadar büyük olunca elbette bazı önlemler de geliştirilmiştir. Öncelikle bu varlıkların adları söylenmez. Bahsetmek gerekince “iyi saatte olsunlar, bizden uzak olsun lar” denir. Onları ürkütecek, kızdırıp korkutacak hareketlerden kaçınılır.

Bu varlıkların yaşadığı düşünülen yerleri kirletmemeli, bulaşık sularını veya sıcak suyu akşam saatlerinde açığa ya da kapı önlerine dökmemeli, açık yerlerde tuvalet ihtiyacını gidermemeli, karanlık ve pis yerlere girerken, “Bismillah, destur, tu tu tu” demelidir. Bu sözlerle oranın sahiplerinden izin istenmiş, gönülleri hoş edilmiş olur. Özellikle çocuklar bunları söylemeye çok dikkat etmelidir.

Bazen sokağa kirli su dökmek gerekirse “ destur ya ahd-i Süleyman” denir. Cinler Süleyman Peygambere “senin adını anan kişiye dokunmayacağız” dedikleri için, bu sözlerle o sözleşme hatırlatılmış olur.

Küplere veya dolaplara yiyecekler konurken, yeni kıyafetler alınınca, kızların eşyaları çeyiz sandığına konurken “Besmele” çekilmezse, bunların bir kısmını cinlerin götüreceğine veya zarar vereceğine inanılır. Sandıklarda uzun zaman bekleyen beyaz kumaşlarda sarı bir leke oluşmuşsa “burada, şeytan doğurmuş, Besmelesiz koymuşuz” denir.

Köpeklere ekmek vermek, yedi mahalledeki cinleri kaçırmak için ak horoz beslemek de yapılan uygulamalardandır... 

Cinlerden korunmadaki yöntemlerden birisi dua etmek ve çeşitli ayetler okumaktır. En etkili dualar, İhlas, Ayet el-kürsi ve Cin sureleridir.

Halk dua olarak bazı sözleri de tekrarlar. Mesela Bursa’da gece yalnız yürürken insanın karşısına aniden çıkan kara kedi ve köpekten korunmak için “es, es neuzibillah, uzak dur benden, korkmadım senden” denir .

Ayrıca imanlı olmak, Allah’a ve Peygambere itaat etmek çok önemlidir. Böyle insanları cinlerin rahatsız etmeyeceği söylenir. Tedbirlerin en yaygınlarından bir diğeri insanın çeşitli duaların yazılmasından meydana gelmiş bir muska taşımasıdır. Cinler üzerinde koruyucu güç bulunan bu kişiye ilişemezler. Ayrıca ecinni taifesi cami, türbe, Kur’an okunan kutsal mekanlar ve koyun ağıllarına giremezler.

,İnanışa göre koyun peygamber hayvanıdır. Bu yüzden onlara yaklaşamazlar. Ayrıca yeni sürülmüş tarlalara da girmeleri yasaktır. Eğer bir insan gece yalnız başına kalmışsa, üzerinde bir ağırlık, vücudunda bir titreme, korku varsa etrafını cinler sarmış demektir. Bu kişi hemen yeni sürülmüş bir tarlaya girerse cinler dağılır.

Cin ve perilerin şerrinden korunmak veya onların sebep olduğu hastalıkları engellemek için “şerbet dökmek’’ de uygulanan yöntemlerden biridir. Şerbet, şekerli suyla hazırlanır. İstanbulda uygulaması şöyledir. “Doğrudan hastanın kendisi veya ailesinden biri tarafından hazırlanan şerbetin üstüne üç İhlas, bir Fatiha okunup, üflenir. Gece yarısında bir dörtyol ağzına ‘Besmele’ ile dökülürken “al derdimi, ver sağlığımı, biz sizin ağzınızın tadını veriyoruz, siz de bizim ağzımızın tadını verin” denir’’

Ayrıca yeni taşınılan evlerin cinlerini memnun etmek için mutfak, merdiven altı, kiler, bodrum, bahçe gibi yerlere şerbet dökülür. Böylece kazanın def edildiği düşünülür. Karakeçili Türkmenlerinde bu şerbet yedi cins yiyecekle hazırlanır. 

Cinler iğne, bıçak, makas, orak gibi metalden yapılmış araçlardan, duadan, Kur’an’dan, gürültüden korkarlar. Cinlerin geldiği düşünülünce davul, kazan, teneke, tencere kapağı çalınıp, silahlar atılır, ceviz kırılır. Bu yüzden cinlere karşı korunaksız olduğu düşünülen ve hayatın önemli geçiş dönemlerini yaşayan yeni gelinler, lohusalar ve bebeklerin üzerlerinde, yastıklarının altında veya odalarında bu malzemeler bulundurulur. Cinler saydığımız bu insanlarda yoğunlaşarak büyük zararlar verebilirler çünkü yeni hayat daima bilinmezlerle doludur. İkinci defa evlenen insanlar bu
tehlikelerle karşılaşmazlar. Zira evlilik yeni değildir ve sırlarını kaybetmiştir

Cin çarptığına inanılan insanlar ise önce halk arasında ‘cinci hoca" "nefesi keskin hoca" tabir edilen insanlara götürülüp, okutulur. Eğer cinlerin gayri müslim olduğu düşünülürse kiliselere gidilip hastaların keşişlere ve papazlara okutulduğu da bilinmektedir .

Ayrıca çarpılan kişiler ‘bakıcı’lara götürülür. Aynanın ve durgun suyun cinleri topladığına inanıldığı için bakıcıların malzemesi bunlardır. Cindar veya hüddam onların padişahı ile temasa geçip, o insanı serbest bırakmalarını ister. Anlatılanlara göre bazen başarır, bazen başaramaz. Ayrıca tıpkı nazar inancında olduğu gibi izinli ve ocaklı birisine kurşun döktürülür. Eski Türkler cinlerin uğradığı kişiye öd ağacı ile tütsü yaparken, bir taraftan yüzüne soğuk su serper, bir taraftan da kovuç, kovuç (kaç, kaç) diye bağırırlarmış 

Göze görünmeyen ve adlarına genel olarak cin-peri denen varlıklarla ilgili inanç ve uygulamaları bu şekilde belirttikten sonra bu kabullerin eski Mezopoyamya kültürleri, Orta Asya inançları, Amerika yerli kültürü, İskandinav kültürleri de dahil olmak üzere günümüze kadar süregeldiğini, Hıristiyanlık, Müslümanlık gibi büyük dinlerde kabul gördüğünü söyleyebiliriz.

Doğu ve batı ülkelerinde eş kültür kalıpları halinde kendini gösteren bu inançlar, İskandinav mitolojisinde yolcuları denizin dibine çeken su perileri, ölen savaşçıların ruhlarını derin denizlere
götüren valkiryalar, geceleri insanları alıp kaçıran çayır cinleri şeklinde tanınmaktadır.

Gryla ve Yule Kedisi

Kuzey Avrupa, özellikle İzlanda kültüründe, dağlarda yaşayan cücelerin varlığına, bunların göze görünmeyen yaratıklar olduğuna, belirli alanlarda hüküm sürdüklerine ve refah getirme ya da yok etme güçlerinin olduğuna inanılmaktadır. “Gryla’’ adını taşıyan, yaramaz çocukları çantasına alıp dağlara kaçıran dişi cücenin yanında “Yule kedisi” denilen ve işçileri tehdit eden bir olağanüstü varlıktan da bahsedilmektedir.

Norveç folklorunda ise kurt ve ayı, perilere ait evcil hayvanlar kabul edilmektedir. Eğer bir avcı onlara zarar verirse sahipleriyle yüzleşmek durumunda kalır. Ayrıca Norveç inancında periler balık bakımından en zengin gölleri bilirler ve buraları sahiplenirler. Bu göllerde deniz kızları gibi başka doğa üstü varlıklarda yaşamaktadır...

Doğa Ruhları: İyi ve Kötü Ruhlar ve Eş Ruhlar

Türk inanç sisteminde var olan iyi ve kötü ruh (yir-sub)lar günümüzdeki konuyla ilgili inanç ve uygulamaların en eski kalıntılarıdır. İslam öncesi Türk toplulukları kendilerinin dışında kalan varlıkları ve olayları tamamen ruhsuz ve ölü varlıklar olarak görmüyorlardı. Bunlara kutsallık imajı
yüklüyorlar, korkuyla karışık bir saygı da besliyorlardı. Bu varlıkların başında güneş, ay, yıldız, göl, ırmak, pınar, dağ, kaya, ağaç, orman, ateş, ocak gibi yer ve su kültleri gelmekteydi. Buraların asıl
sahipleri iye/ ruh adı verilen bu bilinmeyen güçlerdi ve onları rahatsız etmemek, gücendirmemek gerekirdi. Taciz edilen kötü ruhlar insanın vücuduna da girerek onu hasta edebilirlerdi. Türkçe’de hafif rüzgar anlamına kullanılan yel sözü aynı zamanda cin veya kötü ruh manasında da kullanılmıştır. Anadoluda vücudun çeşitli yerlerindeki ağrı ve sızılara "’yel’’ denir. İnanca göre vücudumuza giren kötü ruhlar bu ağrıları yapmaktaydı. Şamanların görevlerinden biri de bu ruhları ya da cinleri hastanın vücudundan uzaklaştırmaktı.

Türkler, tabiat varlıklarının canlı birer ruh taşıdığını düşündükleri gibi bütün insanların da birer eş ruhunun bulunduğuna inanıyorlardı. Yakutlar buna “ija kıl’’ (eş ruh) adını vermişlerdi. Kırgızların ve Kazakların inançlarındaki “eş-arvağ” (eş ruh) da aynı şeydir. Bazen bu eş ruh tilki, kartal gibi hayvan şekline de dönebilirdi 

KORUYUCU CİNLER İNANCI

Kaşgarlı’nın bildirdiğine göre sadece insanların değil, Türk topluluklarının veya yerleşim bölgelerinin de “çıwı’’ adı verilen koruyucu cinleri vardı. İki bölgenin halkı birbiriyle savaşırsa, onların cinleri de kendi halkını korumak için aralarında çarpışırlar, cinlerden hangi taraf galip gelirse, onların koruduğu halk da zafer kazanmış olurdu . Anadoludaki inanışa göre de her yerin belli cinleri vardır. Yabancı  cinler başka yerlerde barınamazlar. Bunlar da tıpkı insanlar gibi savaşıp birbirini öldürürler

İslamiyetin Türkler arasında yaygınlaşmasından sonra Kur’an-ı Kerimdeki cinlerle ilgili çeşitli ayetler, gelenekteki bu kabullerin dini bir dayanak bulmasını sağlamıştır. Kur’ana göre “cinler, ışık ile ateş karışımından yaratılmış, insanın derisinden bile geçebilen, ölümlü, iman etmekle yükümlü, insana saygı göstermesi gereken istedikleri zaman görünme özelliğine sahip varlıklardır. Dinsiz ya da Müslüman olabilirler. İsyancı olanlar kötü cinlerdir ki bunlara şeytan da denir. Şeytanların en kötüsü ise İblistir. Bunlar insanların yakın geçmişini ve geleceğini bilebilirler..

Görüldüğü gibi “İslamiyetin onayladığı cin inancı, daha önce çok çeşitliliğe ve işlevselliğe sahip olağanüstü varlıkların yerini almış, onları asimile etmiş, ya da onları kendi bünyesine katarak çerçevesini genişletmiştir.

Sözlü gelenekteki cin-peri anlatılarındaki pek çok motif, Kur’anda verilen bilgilerle örtüşürken, bazı efsane motifleri de bunlarla karışmış ortaya yeni bir inanışlar dizisi çıkmıştır.

Not: Bu yazı Bilig dergisinin Kış / 2005 tarihli 32. sayısında  Başkent Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi TDE Bölümü'nden Yard. Doç. Dr. Ayşe Duvarcı'nın imzasıyla yayınlanan "Türklerde Tabiat Üstü Varlıklar ve Bunlarla İlgili Kabuller, İnanmalar, Uygulamalar" başlıklı bilimsel makaleden özetlenerek hazırlanmıştır. 

Mistikalem.com 

Yorumlar