Yeniçağ

Scientology tarikatı nedir, Scientology müritleri nelere inanıyor?

Scientology inancı hakkında bilinenler: Scientology nedir? Kurucusu kimdir? Scientology inancının esasları nelerdir?

Scientology tarikatı nedir, Scientology müritleri nelere inanıyor?

Yaklaşık 70 yıllık bir inanç olmasına rağmen, sürekli artan gücü ve müridi, ünlü yıldızların reklamları sayesinde bugün 3000’i aşkın kiliseye ve 8 milyona yakın müride sahip olan Scientology inancı, kimilerine göre yapay bir din, kimilerine göre ise newage tarikatıdır ama müridlerine göre bu inanç; insan ruhunun özgürleşmesini sağlayacak ve ruhunu özgürleştiren müritleri ölümsüzlüğe kavuşturacaktır.

Scientology nedir?

Scientology, insanlığın kurtuluşu için her tür kötülükten ve yanlış inançlardan arındırılması gerektiğini savunan 1954 yılında kurulmuş bir Yeniçağ inancıdır.

Scientology inancının kurgulayıcısı  Amerikalı bilim kurgu yazarı L. Ron Hubbard'dır. 1911-1986 yılları arasında yaşayan Amerikalı bilim kurgu yazarı R. Hubbard; İkinci Dünya Savaşı'nda ABD ordusunda görev almış bir deniz subayıydı, ancak intihar eğilimi olduğu öne sürülerek orduyla ilişiği kesilmişti. 

Ordudan atıldıktan sonra fantastik bilim kurgu türünde popüler kitaplar yazdı. Kitapları sıradan eserler olmasına rağmen, Scientology’nin kurucusu olarak  dünyada yabancı dilde en çok eseri bulunan yazarlar arasında yer aldı.

Scientology inancı, çıkış aşamasında kişisel gelişim için kullanılan bir Newage akımı iken kiliseleşmiştir.  Kendine has ritüelleri ve uygulamaları olan Newage tarikatı kısa sürede kitleselleşerek din haline gelmeyi başarmıştır. Scientology Kilisesi, Scientology dinini yaymak için dünyanın pek çok ülkesinde faaliyet göstermektedir.  

Ekonomik açıdan çok güçlü olan Scientology dininin, siyasi, istihbarati ve militarist boyutu da olduğu tahmin edilmektedir.

Tam anlamıyla bilmek anlamına gelen Latince  'Scio' kelimesinden türetilen Scientology kelimesi, İngilizce Bilim anlamına gelen 'Science' kelimesine de çağrışım yapılarak, "evren bilgisine sahip olmak" manasını taşımaktadır. 

Scientology 1950'li yıllarda hayli yaygınlaşan Aetherius Society, Raelism gibi UFO inançlarına benzetilerek hafife alınsa da çok hızlı büyüme göstermiş ve dünyanın dört bir yanından müritler toplamayı başarmıştır.

Amerika'nın hemen her eyaletinde kilise açtıktan sonra Avrupa'ya açılan kiliselerin sayısı arttıkça bazı devletler bu inanca cephe almaya başlamıştır. Özellikle Almanya'da Scientology'e karşı sert tedbirler alınmıştır.

Scientology Kilisenin örgütlenmesi nasıldır?

Scientology'nin dinsel kuralları, hiyerarşisi, ilişki biçimleri ve tarikata girdikten sonra müritlerin neler yaşadığı pek bilinmiyor. Bu yönüyle bir tür gizem tarikatı sayılmaktadır.  Scientology'nin masonik örgütler gibi dışarıya yansıttığı imaj ile içyüzünün farklı olduğu savunulmaktadır.

Scientology inancının, aşamalardan oluşan, piramidal bir örgütlenmeye sahip olduğu anlaşılıyor. Kilisenin verdiği görevleri yaptıkça mertebeleri yükselen Scientologistler, yaklaşık 20 yılda üstat konumuna gelebilmektedirler. 

Mertebeler; OT I, OT II şeklinde sıralanıyor ve OT III ile son seviyede son bulur. Ancak Kilise'de müritler, çok üst düzey konumda dahi olsa da tarikatin lideri ondan şüphelenirse, üst düzey görevliler aracılığı ile ceza verebilir, gizli bölgelere gönderip, işkence uygulatabilir.

Tarikat üyelerinin ellerinde köprü adı verilen bir aşamalar listesi bulunur.  40'a yakın aşama söz konusu. Dinin en üst seviyesi olan 'tam özgürlüğe' ulaşmak için bir köprü vazifesi gören aydınlanma yolundan geçmek gerekiyor. 'Tam özgürlüğe köprü'nün belirli aşamaları ya da dereceleri var. Üstlere tırmanmanın anahtarı yüzlerce belki de binlerce kez 'denetleme'den geçmeye dayanıyor. 

Ron Hubbard, Ünlüler Projesi (Project Celebrity) ile  Scientology'nin Hollywood yıldızları başta olmak üzere, ünlüler arasında etkili olması için çaba göstermiştir

Ünlü insanları akıma dahil etme projesinin başarısı sayesinde Scientology Tarikatı,  1990'lı yıllardan itibaren Hollywood Tarikatı olarak anılır hale gelmiştir. 

Scientology dinine inanan ünlüler

Tom Cruise, John Travolta, Dustin Hoffman, Elisabeth Moss, Kirstie Alley, Beck, Isaac Hayes, Nancy Cartwright, Juliette Lewis, Michael Pena, Laura Prepon tarikatın ünlü üyelerindendir. 

Ünlü aktör Brad Pitt, Katie Holmes, Nicole Kidman, Demi Moore, Film yapımcısı Paul Haggis ve ünlü müzisyen Elvis Presley’in eşi Priscilla Presley'in de bir dönem tarikata katıldığı ama sonra ayrıldığı biliniyor. 

Scientology Tarikatı'nın Deniz Örgütü:  Sea Org 

Scientology Tarikatı bünyesinde 1967 yılında kurulan Sea-Organisation (Sea Org: Deniz Örgütü) özel üniformaya ve katı kurallara sahiptir. Sea-Org, Scientology'nin özel donanma gücü olarak tanımlanıyor. Tarikatın kurucusu Hubbard'ın deniz kuvvetlerinden ayrılan bir subay olmasının böyle bir oluşum yaratılmasında etkisi olduğu tartışılmaz. 

Tarikattan ayrılan üyelerinin anlatımları dışında, Sea-Organisation'un amaçları ve çalışma şekli hakkında fazla bilgi bulunmuyor.

Sea Org (Deniz Örgütü) eğitim amaçlı çeşitli kamplar açmaktadır. Scientolojist ailelerin çocukları, 7-10 yaşlarında Sea-Org bünyesine çeşitli eğitimlere ve uygulamalara katılabiliyor. 

Sea Org'da görev alan Scientologistlerin başta evlilik ve aile ilişkileri üzerine uymaları zorunlu belli kurallar vardır. Müritlere imzalatılan 1 milyar yıllık sözleşme, ruhunu özgürleştirmeyi başaran müritlerin ölümsüzlüğünün sembolik göstergesidir. 

Scientology  müritleri nelere inanıyor, neyi reddediyorlar?

Hubbard'ın 1950'de kaleme aldığı Dianetics: The Modern Science of Mental Health Dianetik: (Dianetik: Ruh Sağlığının Modern Bilimi) adlı kitabı Scientology inancının temeli sayılır. 

Scientology üyeleri, insan ruhunu arındırmak ve vücudun bir köşesinde barındırmak için çeşitli yöntemler geliştirdiklerini iddia ederler. Bu yöntemlere İngilizce: dianetics adını verirler.

Hubbard önce Dianetik adını verdiği bir tür terapi uygulaması başlattı. 

Kelime anlamı; “zihin aracılığıyla” olan Dianetik;  insan davranışları ve psikolojik rahatsızlıklarla ilgilenen birbiriyle bağlantılı sistemler bütünü olarak açıklanmaktadır. Dianetik sayesinde kişinin belleğinin temizlendiği iddia ediliyordu. “Reverie” olarak adlandırılan metot sayesinde güya kişinin yaşadığı travmalar silinebilmekte, ve bilinç altında saklanan olaylara ulaşması sağlanabilmektedir.

Scientologistlere göre dianetik zihnin kapasitesini arttıran, insanın temel doğasını ortaya çıkarmaya çalışan bir sistemdir.  Bu sistem sayesinde psikiyatri bilimine ihtiyaç yoktur, kişi dianetik sayesinde kendi bilincine ulaşabilecektir.

Dianetik beyni engramlardan kurtarmayı hedefler. Engram, beynin 'reaktif bölge' olarak adlandırılan aktif olmayan bilinç kısmı demektir. Engram, mantıklı düşüncenin olmadığı, bilinçsizlik halinde beynin kaydettiği bilgilerdir.  Üzüntülü, kasvetli olan, acı ve ıstırap duyan insanın beynindeki reaktif bölge sinir uyarılarını engram olarak kaydeder. Rngramlar insanın yaşadığı her olumsuzluğu kaydetmektedir. Dianetik insan beynini bu engramlardan arındırma yöntemi olarak pazarlanmaktadır. Pazarlama diyoruz çünkü tarikatın bu hizmeti de diğer hizmetleri gibi paralı.

Dianetik'te kullanılan Elektropsikometre (E-metre), acıyı ölçebilen bir makinedir. Makineye bağlı iki teneke kutuyu elinde tutan insanın, acı anıları iletilir.

Hubbard, kullandığı elektrometre ile kişideki akımı ölçerek ruhsal durum analizi yapılabileceğini öne sürmüştür. Bu cihaz Scientology kiliselerinde düzenlenen seanslarda yer almaktadır.  Mertebelere göre özel seanslar düzenlenmektedir ve karşılığında bir ücret söz konusudur.

Tarikata giren insanlara önce bu gizemli dinin felsefesini anlatan kitaplar veriliyor ve ritüelleri öğrenmeleri sağlanıyor. Kitaplarla tanıştırılan insanların tarikatın felsefesini anladıktan sonra tarikatta standart eğitim kurslarına başlanıyor. Bundan sonraki aşama ise "clear" yani berrak olmak. Bunun için de iki elle tutulan ve vücuda 1.5 volt elektrik veren gizemli E-metre (elektropsikometre) aleti aracılığıyla auditorlerin denetiminde geçmişe yolculuk ve zihninin temizlenmesini sağlanıyor.

Narconon ise Scientolojistlerin uyuşturucu rehabilitasyon programıdır ve bağımlılıktan kurtulmayı sağladığı savunulmaktadır.

Scientology müritleri, her insanın fiziksel bedeninde ölümsüz, ruhsal bir varlık olan Thetan'ın bulunduğuna inanıyor. 

Thetan'ın sayısız geçmiş yaşamı olmuştur (Bir tür reankarnasyon) ve hatta Thetan, Dünya'ya gelmeden önce, uzaydaki başka gezegenlerde de yaşamıştır.

Ruh Sağlığının Temel Bilimi kitabında olay şu şekilde özetleniyor: 75 milyon yıl önce, galaksinin çeşitli bölgelerinde 76 gezegeni yöneten Xenu adlı diktatör yönetici aşırı nüfus problemini çözmek için 13.5 trilyon varlığı bir uzay gemisine toplayıp dünyaya göndermiş. Dünyanın çeşitli yerlerindeki volkanlara düşen bu canlıların "thetan" adlı radyoaktif ruhları, dünyaya dağılmış. Bu dağılım sırasında thetanlar, atmosfere kurulan çeşitli tuzaklara takılarak Tanrı, İsa, din gibi yanlış düşüncelere kapılmış. İnsanlığın tüm problemleri, thetan'ların vaktiyle kapıldığı yanlış düşüncelerden kaynaklanıyor. Onlara göre, kurtuluşun tek yolu ise bu düşüncelerden kurtulmak!

Psikolojinin reddedilmesi, psikiyatrinin hayatın hiçbir alanına sokulmaması Scientology'nin temel öğretilerinden biridir. Psikiyatrik pratikler bireyin sağlığı için zararlıdır.  Psikoloji biliminin bir para tuzağı olduğu savunulur..

İnancın temel kitaplarından kabul edilen dianetics, bunun yerine geçmiş bir bilim olarak öne sürülür. 

Scientologistler kötü ruhları bedenlerden kurtarma amaçlı çalışmaktadır. Bütün insanlar aslında ölümlüdür ama Scientology sayesinde tanrısal bir varlığa ulaşmaları mümkündür.

'Sessiz doğum' yapılmalıdır. Yani çocuğun doğum anı mümkün olduğunca sessizlik içinde meydana gelmelidir ki, çocuklar ileride de sükûnet içinde huzurlu bir yaşam sürebilsin.

Eşcinsellik ve mastürbasyon da dahil olmak üzere her türlü cinsel 'sapma' yanlıştır. 

İnsanlar çoğu hastalığı kendileri yaratır.

ABD "din" sayıyor, Fransa "tehlikeli bir kült"

Politika yapıcılar, akademisyenler, hukukçular ve uzmanlar tarafından zaman zaman hem tehlikeli bir tarikat hem de manipülatif bir kâr oluşum olarak da tanımlanan Scientology çeşitli yasal süreçlerin ardından Avustralya, İtalya ve ABD'de yasal olarak bir dini kuruluş olma sıfatını kazandı.

Almanya, Scientology oluşumunu "anayasaya aykırı bir mezhep" olarak sınıflandırırken, Fransa, resmi olarak tehlikeli bir kült olarak görüyor.

Psikiyatri bilimine karşı bir bilim iddiası

Hubbard'ın teorileri 1950'li yılların başında psikiyatri bilimi tarafından reddedildi.

Hubbard, psikiyatrinin çeşitli zamanlarda kendisine siyasi bir baskı aracı olarak sunulduğunu ve "psikiyatrinin Hitler'i ateşleyen, Nazileri kitlesel katillere dönüştüren ideolojiyi ortaya çıkardığını" savundu.

Ona göre dünyadaki pek çok yanlıştan psikiyatristlerin sorumlu, hatta "Soykırım da onların suçu."

Scientology Kilisesi'nin Türkiye Macerası

20. yüzyılda ortaya çıkan pek çok inanç akımı gibi Scientology Kilisesi de pek çok eleştiriye hedef olmuştur. A.B.D, Birleşik Krallık, Kanada, Fransa ve Almanya başta olmak üzere pek çok ülkede hükûmet ve polisle çatışan müritlerin yanı sıra, çok sayıda ülkeden çok sayıda gazeteci, mahkeme ve hükûmet organı tarafından hazırlanan çeşitli raporlarda Scientology Kilisesi, kendisini eleştirenleri taciz eden ve üyelerini acımasız bir şekilde sömüren, prensip sahibi olmayan bir ticari girişim olarak nitelendirmiştir.

Time Dergisi'nde 1991 yılında yayınlanan "The Thriving Cult of Greed and Power" başlıklı makalede Scientology "üyelerini ve eleştirmenlerini mafyavari yöntemlerle göz dağı vererek hayatta kalan, son derece kârlı bir küresel dolandırıcılık örgürü" olarak tarfi edilmiştir.

Scientology kilisesi karşıtı gösterilerde, yapının insanların beynini uyuşturan ve onları aldatan bir inanç akımı olmasının yanı sıra, ayrıştırıcı, homofobik yapısı da eleştiriliyor.

70'li yıllarda Scientology yayılmaya başlayınca, devlet tarafından kontroller başlamıştı. Kiliseyi eleştirenlerin sayısı artıyordu, ve Scientology buna karşı geniş çaplı bir operasyon başlattı.
Operation Snow White olarak bilinen bu operasyon sonucunda birçok devlet kurumundan, elçiliklerden, konsolosluklardan, ajanlardan gizli belgeler bir şekilde edinilmiş ve Scientology'i eleştirenlere karşı bir silah olarak kullanılmıştır.

Ülkemizde bir Scientology kilisesi olmasa da, irtibat büroları olduğu tahmin edilmektedir. 

Scientology müritlerin, Türklere yönelik çalışmaları 2005 yılında, Almanya'da yaşayan Türk işadamı Zafer Yılmaz ve Umut Duman ile su yüzüne çıkmıştır. Kurulduğu ABD'den sonra dünyadaki en etkili Scientology merkezlerinden biri olan Almanya üzerinden yürütülen çalışmalarda hep gurbetçi Türklerin etkili rolü göze çarpıyor.

Altı yaşında gittiği Almanya'da tornacılıktan gelip atom santralleri, boru hatları yenileme gibi projeler gerçekleştiren bir şirket kurarak yılda 15 milyon dolarlık ciro yapacak güce gelen 41 yaşındaki Zafer Yılmaz, Türkiye'deki Scientology çalışmalarının koordinatörü. Almanya'daki Scientology kiliselerine bağlı Türkler iki ülke arasında yoğun bir trafik içinde. Çünkü 1989'dan bu yana Scientology üyesi olan Zafer Yılmaz'ın deyimiyle, "Türkiye'yi ve Türk halkını da kurtarmak" amacındalar. Hayatta daha başarılı olma, her insanın şu anda olduğundan daha yetenekli hale gelebileceği vaadinde bulunuluyor. İşte bu vaatlerini tarikat ilginç bir aletle gerçekleştiriyor. İnsan vücuduna 1.5 voltluk elektrik verilerek zihin kontrol aleti gibi çalışan, yalan makinesine benzetilen E-Metre aygıtı. Tarikatın Türkiye sorumluları Zafer Yılmaz ve Umut Duman E-metre aletini ilk kez SABAH için sergilediler. Elle tutulan iki metal silindir üzerinden verilen 1.5 voltluk elektrik akımıyla, adına auditor dedikleri denetçi tarafından uygulanan sistemle tarikata girecek kişinin geçmişinden arınması, berrak hale gelmesinde ilk adım atılıyor.

Scientology tarikatı Türkiye'ye ilk kez 1999 yılındaki büyük deprem sırasında ilgi duymaya başladı. Tarikatın Türkiye sorumlularından Umut Duman'ın davetiyle Scientology'nin Kızılhaç'ı denebilecek Volunteer Ministers adlı yardım kuruluşundan dört kişi depremin bölgesine giderek 500 civarında Türk'ün kayıtlarını alıyor. Duman, Scientology teknikleriyle depremzedelere yardım edip kayıt çalışmalarıyla ilgili şunları söylüyor: "1999'da Türkiye'de deprem oldu. Scientology'den bana ulaştılar, ne yapalım diye? O dönemde Scientolog'lar Türkiye'ye geldi. Bazı uygulamalar yaptılar. Bize de gösterdiler. Yardımlarda bulundular. 500 insanın kayıtları alındı o dönem. Assist dediğimiz yardım teknolojisi uygulandı." Scientology tarikatının Türkiye faaliyetlerini anlatan Umut Duman ilginç bir bilgi daha veriyor. O da, tarikatın öğretilerini benimseyen ve hatta Almanya'dan gelen auditorler aracılığıyla seanslara giren bazı ünlüler olduğu. Ancak bu isimleri, tarikatın gizlilik kuralları gereği açıklamaktan kaçınıyor. Umut Duman ayrıca tarikatın şu an Türkiye'de aktif 30 civarında üyesinin bulunduğunu ve eğitim süreçlerinin devam ettiğini söylüyor. Zafer Yılmaz, çeviriler tamamlandığında özellikle siyasetçiler ve milletvekillerine yönelik ziyaretlerde bulunmayı düşündüklerini söylüyor. Konuyla ilgili olarak, "Milletvekilleri, ünlülere yönelik çalışmalarımız olacak. İlk etapta bu kitapların tercüme aşaması bitsin. Bu insanlara Türkçe dilinde hitap etmek zorundayım" açıklamasını yapıyor.

Scientology'ye mensup bir Türk olduğu iddia edilen İhsan Göktaş, yapıdan kurtulmak için Türkiye'ye yerleştiğni iddia ediyor. Ergenekon Davası'nda tutuksuz yargılanan sanıklardan olan . İhsan Göktaş'ın Scientology ve Gülen cemaati ile ilgili açıklamaları basına şu şekilde yansımıştı; "Fethullah Gülen grubu ile ABD'de işbirliği yapan Scientology tarikatının Türkiye'de deşifre edilmesi döneminde Eyüp yolu üzerinde silahlı saldırıya uğradım. Amaçları bu bilgiler basına yansımadan önce benim toprağın altında olmamdı. Scientology tarikatı peşimde olduğu için 3 yıl önce Türkiye'de koruma talebinde bulundum. Ancak koruma verilmedi. Korumam olmadığı için Türkiye'de adresimi kasıtlı olarak bildirmiyordum. Örgüt beni hemen bulur. Yoksa hukuktan kaçtığım için değil. Scientology tarikatı Türkiye'de tam olarak algılanamamış çok büyük bir örgüt. Scientology tarikatı belli bir insanın etrafında çok ağır kumpaslar kurar. Normal bir insan bunun altından kalkamaz."

Ron Hubbard'ın çok ünlü bir sözü ile bitirelim:  "Sözcük başına bir cent almak için yazmak saçmalıktır. Eğer biri 1 milyon dolar kazanmak istiyorsa, bunun en iyi yolu kendi dinini kurmasıdır."

Hubbard bu sözleriyle aynı zamanda inançların dinhaline dönüştüğünde, devlete vergi vermekten kurtulduğuna da dikkat çekiyordu.

mistikalem.com

Yorumlar