Mitoloji

Menkabet-i Penc Keştî: Beş Geminin Hikayesi

Menkabet-i Penc Keştî nedir? İşte Hz. Ali’nin mitolojik kimliği üzerine inşa edilen Beş Geminin Hikayesi'nin özeti

Menkabet-i Penc Keştî: Beş Geminin Hikayesi

Halk arasında çok meşhur Hz. Ali Cenkleri adıyla bilinen halk hikayelerinin de içinde yer aldığı Hz. Ali menkıbeleri; İslam Halifesi ve Peygamber Damadı Hz. Ali’nin mitolojik kimlik kazanması sonucu oluşan motiflerle bezeli sözlü ve yazılı edebî metinlerdendir.  Ancak onların dışında da  Hz. Ali’nin mitolojik kimliği üzerine inşa edilmiş metinler vardır. Onlardan biri de Menkabet-i Penc Keştî'dir.

Farsça Menkabet-i Penc Keştî başlıklı mitolojik öykü Osmanlı Türkçesi ile kaleme alınmıştır ve Beş Geminin Hikayesi anlamına gelmektedir. Hz. Ali’nin mitolojik kimliği etrafında şekillenen edebî metinlerdendir.

Edebiyat Araştırmacısı Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi  Prof. Dr. Fatma Sabiha Kutlar'ın (Fatma Sabiha Kutlar Oğuz) Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi'nin 2011 tarihli 58. sayında yayınlanan aynı başlıklı makalesinde yer verdiği bilgilere Farsça Menkabet-i Penc Keştî; muhtemelen XVIII. yüzyılda Bağdat ve civarında yaşamış Şeyhoğlu mahlaslı bir şair tarafından kaleme alınmıştır.

Seksen beş beyitlik bu mesnevî, örnekleri Orta Asya, Kafkaslar, Hindistan, İran gibi Anadolu dışındaki edebiyatlarda tespit edilen ve bir varyantı XVIII. yüzyılda Türkmen şairi Şeydayı tarafından da yazıya geçirilen Gül-Senuber hikâyesinin yeniden yazımıdır. Gül-Senuber, Çin şahı Hurşid’in oğlu Senuber’le Şehr-i Şebistan kralı Ferruh Şah’ın kızı Gül’ün aşkını konu edinen fantastik bir aşk hikâyesidir.

Gül-Senuber Öyküsü: Gül ü Sanavber HikayesiGül-Senuber nedir?

 

Şeyhoğlu, bu manzum-mensur karışık anlatıyı yeniden yazarken Hz. Ali’nin kerametlerini dile getirmek ve onu yüceltmek amacıyla şekil ve içerik bakımından önemli ölçüde değiştirmiştir. Dolayısıyla Menkabet-i Penc Keştî şairin, Şiî kültüründeki motiflerle kimi fantastik unsurlara yer verdiği bir Hz. Ali hikâyesi hâline dönüşmüştür. 

BEYÂN-I MENKABET-İ PENC KEŞT[Î]-İ ŞEYHOĞLI

Vezin: mefâ‘îlün mefâ‘îlün mefâ‘îlün mefâ‘îlün

1. Gel ey mü’min niçe bu kīl [ü] kāl içre nizâ‘ eyle

 Uyanup hâb-ı gafletden cevâbum istimâ‘ eyle

2 Sana bir nakl idem Şâh-ı vilâyet menkabâtından

Bu dehrün Hızr-veş nûş eyle gel âb-ı hayâtından

3.Rivâyet kıldı bu tarz ile bir merd-i sühan-perver

Ki nakl itmişler anı tâ zemân-ı hirmen-i gevher

4.Sahîh ahbâr ile bunda ki aslâ iftirâ yokdur
Velî bu nazm-ı güftârum Havâric bağrına okdur

5.Didiler var idi ol şehr-i Çîn’ün bir şehinşâhı Götürmiş ‘adl ile halkun dilinden nâle vü âhı

6. Be-gāyet hadden efzûn idi anun ‘asker ü mâli Zebûn eyler idi rezm içre zûrı Rüstem ü Zâl’i 

7. Ana virmişdi Hak lutf ile bir ferzend-i nîk-ahter Kadi servi lebi la‘l ü perî-peyker melek-manzar

8. Heme kâmildi anun her cihetden cümle evsâfı Ki binde birini vasf eylemez sa‘y itse vassâfı

9. Velî gitmişdi elden ihtiyârı pîr-veş’çün Hilâle dönmiş idi kāmeti ol hûr-ı meh-veş’çün

10. Meger görmişdi hâb içre ki ol âşüfte vü hayrân Hıtâ sultânınun kasrında bir kız eylerdi cevlân

11. Ne kız kim Mâh [ü] Hâver olmış idi hüsnine mâ’il Anı görse idi Behrâm ideydi ‘aklını zâ’il

12. Buyurmışdı mekânı rif ‘atiyle ol Süreyyâ’ya Nitekim ta‘n iderdi sûreti Mirrîh [ü] Zehrâ’ya

13. Velâkin altı aylık yol idi mâbeyni ol şehrün Gehî deryâ gehî sahrâ ki haddi yok durur dehrün

14. Perîşân oldı ‘aşk ile çün ol şeh-zâdenün hâli Dimişler kim olur ‘âşıklarun himmetleri ‘âlî

15. Görüp ferzendinün ahvâlini çün ol şeh-i kişver Revân oldı ki beş keştî anunla cümle pür-gevher

16. Dahı üç kerre beş yüz bin cevân-ı merd-i şîr-efgen Binüp şeh-zâde ile keştîler içre açup yelke

17. Gidüp bir müddet ammâ düşdiler bir tarf-ı gird-âba Sınup keştîleri ol cümlesi gark oldılar âba

18. Geçüp bir yıl aradan gelmedi müjde şeh-i Çîn’e Tutuşdı âteş-i fürkat firâkı millet-i dîne

19. Yazup her cânibe kāsidler ile nâmeler saldı Kimi sahrâya yüz tutdı kimi deryâlara taldı

20. Ser-â-ser gezdiler mülk-i Hıtâ’yı bâd-ı sarsar tek Niçe dem sa‘y idüp devr itdiler çün devr-i ahter tek

21. Nişânın bulmayup me’yûs olup yüz tutdılar râha Gelüp bu mâcerâyı sûz ile ‘arz itdiler şâha

22. Bırakdı tâcın itdi yakasın çâk ol şeh-i kişver Ezâlar tutdılar bu nev‘ ile mîr ü gedâ yek-ser

23. İnüp taht-ı sa‘âdetden yire yüzini hâk itdi Firâk-ı dil-ber ol şâhun vücûdın çâk çâk itdi45

24. Çıkup sahrâya ol Beytü’l-hazen tek yapdı bir hâne Gözi a‘mâ olup zâr ağlamakdan irdi hem câna

25. Velî var idi şâhun bir vezîri ‘ârif-i ‘âlem
Şecâ‘at birle çün Rüstem sehâvet birle hem Hâtem

26. Cihânı ser-te-ser seyr eylemişdi ol zemânında Özi pîr idi ammâ ma‘rifetde hâtırı zinde

27. Huzûr-ı şâha gelüp didi ey şâh-ı sa‘îd-ahter Medîne şehrinün sultânıdur bir seyyid ü server

28. Muhammed söylenür adı velî mahbûb-ı ‘âlemdür Sıfât-ı hüsni kâmil efdal-i evlâd-ı Âdem’dür

29. Ser-â-ser ins ü cinnün berr ü bahrün pâdişâhı Kamu mü’minlerün rûz-ı cezâda püşt ü penâhı

30. Anun bir ‘ammisi oğlı dahı var adı Hayder’dür Cemî‘-i erlerün ser-dârı [vü] hem başka serverdür 

31. Yetürgil kendüni bin derd ile ol ‘âlî dergâha Dili şâd oldı şâhun çün tedârük itdi ol râha

32. Getürdi kendüsiyle bir niçe yâr-i vefâ-dârı Ki olsunlar anun def ‘-i belâda mûnis ü yâri 

33. Tevekkül kıldılar cân ü gönülden fazl-ı Yezdân’a Gelüp menzil-be-menzil irdiler dergâh-ı sultâna

34. Resûl’ün pâyına yüz sürdiler şâh ile ol ‘asker Hem ihlâs ile katında Müselmân oldılar yek-ser

35. Dönüp ol şeh Resûl’e hâlini ‘arz ü beyân itdi Anup ferzendinün hâlini gözyaşın revân itdi

36. Terahhum eyledi şâha o demde seyyid ü server Çağırdı Murtezâ’ya söyledi yâ sâkī-i Kevser 

37. Bu şâhun müşkilin hall eyle ki hallâl-ı müşkilsin Hudâ’nun sırrısın bu ravza-i ‘âlemde bir gülsin

38. Niçe müşkilleri hall eylemişsin mu‘cizâtunla Döner ay ile gün çerh-i felek zâtî sıfâtunla

39. Bunı çün Şâh-ı Kanber Mustafâ’dan istimâ‘ itdi Binüp Düldül’e ikrâm ile yârânı vedâ‘ itdi

40. Alup şâhı bile Kanber revâne oldılar bere Gelüp menzil-be-menzil irdiler ol sâhil-i bahre

41. Buyurdı Kanber’e Hayder yüri bahre nidâ eyle Yüri balıklarun sultânına benden selâm eyle

42. Sadâ virdi o dem balıklarun sultânına Kanber Yığıldı cümle balıklar heme şâh ü gedâ yek-ser

43. Zebân-ı hâl ile Şâh’a senâlar itdiler anlar
Bu ahvâli görüp gāyet ta‘accüb itdiler bunlar

44. Bana hâzır kılun şeh-zâdenün bir üstühânından Veyâ hod bir haber alun anun nâm [ü] nişânından

45. Gidüp bu şevk ile mâhî tolaşdı ka‘r-ı deryâyı Husûsâ anlarun şâhı gezüp komadı bir câyı64

46. Huzûr-ı Şâh’a geldi söyledi ber-lafz-ı insânî Ki bulmaduk anun bir üstühânın ey kerem kânı 65

47. Dönüp Şâh-ı vilâyet haykırup ey balık-ı mühcir Cevâbum istimâ‘ eyle sen ey hayvân-ı nîk-ahter

48. Gidün şeh-zâdenün bir parmağınun bendi kalmışdur Anı dest-i felek bir surh taş altına salmışdur

49. Getür ol ‘uzv-ı insânı olur hem fazl-ı Yezdânî Du‘â idem Hak izniyle ana bahş eyleye cânı

50. Gidüp ol şevk ile mâhî irişdi ka‘r-ı deryâya Alup ol ‘uzv-ı insânı getürdi Hazret-i Şâh’a

51. Vasiyy-i Mustafâ ol üstühânı aldı balıkdan Ana cism ü beden virmek temennâ kıldı Hâlık’dan

52. Bi-izni Hâlık ol mürde dirildi geldi hem câna Niçe kâfir bu i‘câzı görüben geldi îmâna

53. Emîrü’l-mü’minîn Şâh’un du‘âsı müstecâb oldı Münâfıklar bu ahvâli görüp gamdan kebâb oldı

54. O demde şâh-ı Çîn’ün hâtırı gamdan güşâd oldı73 Görüp ferzendini zinde pek ehl-i i‘tikād oldı

55. Buna şekk itme kim rûz-ı ezelde Hazret-i ‘Îsâ Kılurdı beş yüz yıllık mürdeleri ihyâ

56. Husûsâ vâris-i cümle ‘ulûm-ı enbiyâdur bu Buna her şey musahhardur vasiyy-i Mustafâ’dur bu

57. Dönüp şeh-zâde eytdi zâr ile ol Şâh-ı merdân’a Ki ey hükmi olan cârî ser-â-ser ins ile câna

58. Ne yüzle varayum men şehr-i Çîn’e ey kerem kânı Ki ta‘n ide bana merdüm senün hem-demlerün kanı 

59. Benümle var idi üç kerre beş yüz bin mâh-tal‘atlar Müzeyyen cism ile başında tâc eğninde hil‘atlar

60. Ola şehirde anun her birinün mûnis ü yâri Dem-â-dem anı andukça iderler âh ile zârî

61. Kerem kıl anlara Şâhâ benüm tek bir du‘â kılgıl Yeter men bendeni her dem melûl-i bî-nevâ kılgıl

62. O demde cânib-i Hak’dan Resûl’e geldi Cebrâ’îl Beşâret birle Muhtâr’un idüp efkârını zâ’îl

63. Didi yâ Mustafâ algıl senünle bir niçe hem-dem Yüri ol tağa seyr eyle ‘Alî’nün sırrını bir dem

64. Alup Ahmed’le eshâbı ser-i kûha revân oldı Aradan perde ref ‘ oldı ‘Alî sırrı ‘ıyân oldı

65. Bakup gördiler o Şâh’ı kerâmet bahrine talmış Elin dergâha kaldırmış niyâzın destine almış

66. İlâhî ol Habîb’ün hürmet-i âli hakıyiçün Du‘âmı müstecâb eyle bu ism adı hakıyiçün

67. Bu tarz ile du‘â eyledi ol dem kādir Allâh’a Uzatdı pençe-i Hayber-güşâsın ka‘r-ı deryâya

68. Kalup dest-i şerîfi bir zemân bahr-i sa‘âdetde Çıkup her parmağında bir gemi evvelki ‘âdetde

69. Hemîn esbâb ü mâli cümleten hem âdemi zinde ‘Alî’yi yâd idenler kalmamış bir yirde der-bende

70. ‘Alî nûr-ı vilâyetdür ‘Alî sırr-ı vilâyetdür Bu kavle i‘tibâr eyle ‘Alî ser-dâr-ı âyetdür 

71. ‘Alî’dür fâtih-i Hayber ‘Alî’dür sâkī-i Kevser ‘Alî’dür sâhib-i Düldül ‘Alî’dür hâce-i Kanber 

72. Gör imdi n’eyledi n’itdi o demde fazl-ı Yezdânî Zihî kudret zihî kuvvet zihî tevfîk-i Rabbânî

73. Buyurdı bâda kaldurdı heme keştîleri yirden Hıtâ mülki diyüp vardı hüner eksük degül erden 

74. Hıtâ halkı bakup gördi ki beş keştî ‘ıyân oldı Hevâdan indi âheste gelüp şehre revân oldı

75. Haber-dâr itdiler şâhı bu ahvâl-i garâ’ibden Gelüp hayrân olup gördi çü dem-beste ‘acâ’ibden

76. Didi var ise bu sırrı iden ol Şâh-ı Kanber’dür ‘Aliyyü’l-Murtezâ’dur bu heme şâhâna serverdür

77. Müselmân olmış idi ol ‘Alî’nün fazl-ı cûdından Haber-dâr idi her şeyden husûsâ öz vücûdından

78. Çıkup ikrâm ile karşu irişdi Şâh-ı merdân’a Getürdi şehre ol Şâh’ı ri‘âyet kıldı mihmâna

79. Kalup bir niçe gün anda vasiyy-i Mustafâ Hayder Ber-â-ber oldı zevk ile heme şâh ü gedâ yek-ser

80. Kalem ‘âciz olur ger vasf idersem cümle ve’l-hâsıl Alup ol duhteri kıldı anı maksûdına vâsıl 

81. Hem ol âyîn ile anlar revâne oldılar Çîn’e Gelüp ol kavm-i bî-dîni getürdi cümleten dîne

82. Dönüp ‘arz itdi ahvâli Resûl’e ol sa‘îd-ahter İşitdi yâri ahbâbı heme şâdân olup yek-ser

83. Buna şekk itme kim Âsaf getürdi çünki Belkīs’i Mutî‘ itdi Süleymân’a ser-â-ser kavm-i İblîs’i

84. Bu hod meşhûr-ı ‘âlemdür ki Hayder sırr-ı Hâlık’dur Anun şânında her şey kim dinilse cümle lâyıkdur

85. Yüri Şeyhoğlı ey dil kim mekânun kûh-ı Kāf eyle ‘Alî’nün fazlına cân ü gönülden i‘tirâf eyle

Temmet

Menkabet-i Penc Keştî'nin özeti

Anlatıcı, hikâyeye “Şâh-ı vilâyet” Hz. Ali’nin menkıbesini hiçbir iftiraya yer vermeden doğru bir şekilde rivayet kıldığını belirterek başlar.

Çin’in halkını mutsuzluktan kurtarmış, âdil, çok zengin, güçlü orduya sahip bir şahı ve şahın Allah’ın kendisine lütufla verdiği yıldızı kutlu, yakışıklı bir şehzadesi vardır. Şehzade, rüyasında Hıtâ sultanının kasrında dolaşan çok güzel bir kız görmüş ve ona âşık olmuştur. Bu aşkla birlikte şehzadenin iradesi elinden gitmiş, o ay gibi güzel kız uğruna perişan olmuştur. Lakin kızın bulunduğu şehirle şehzadenin yaşadığı yer arasında deniz ve çölden oluşan altı aylık mesafe bulunmaktadır. Oğlunun hâlinden âşık olduğunu anlayan şah, onun Hıtâ’ya gitmesi için cevherlerle ve üç kere beş yüz bin yiğitle dolu beş gemi donatır. Gemiler Hıtâ’ya ulaşmak üzere yelken açar, ancak bir müddet gittikten sonra girdaba düşer. Gemilerin hepsi parçalanır ve şehzade de dâhil herkes boğularak ölür.

Aradan bir yıl geçer. Çin hakanına beklediği müjdeli haber bir türlü gelmez. Şah, oğlundan ayrılmanın ve haber alamamanın ateşiyle her tarafa ulaklarla mektup yollar. Ulakların bazısı çölde bazısı deryada şehzadeyi arar. Hıtâ ülkesini baştan sona gezerlerse de ondan hiçbir iz bulamadan üzüntüyle geri dönüp başlarından geçenleri şaha arz ederler. Herkes çok üzülür. Şah, tacını tahtını bırakır, yakasını yırtar, ölmek ister. Ağlamaktan gözleri kör olur. Şehzadesinden ayrılmanın verdiği üzüntüyle vücudunu parçalar. Sonra kendine sahrada bir “Beytü’l-hazen” yaptırarak orada yaşamaya başlar.

Çin şahının hem ârif hem yiğit hem de cömert yaşlı, ama marifette zihni ve gönlü zinde, zamanında dünyayı baştan sona dolaşmış bir veziri vardır. Huzura gelir. Şaha, Muhammed isminde Medine şehrinin sultanı, âlemin sevgilisi, insan ve cinlerin, denizlerle karaların padişahı bir “seyyid ve server”le onun amcasının oğlu Hayder’den söz eder. Ona, Hz. Muhammed’in yüce dergâhına gitmesini ve derdini anlatmasını tavsiye eder. Şah, yanına sadık dostlarını alarak Hz. Muhammed’in huzuruna varır, ayağına yüz sürüp Müslüman olur. Hâlini anlatır. Hz. Muhammed şaha acır ve Hz. Ali’den şahın sorununu çözmesini ister. Düldül’e binen Hz. Ali, şahı ve Kanber’i alarak yola koyulur, sahile ulaşırlar. Kanber’e “Git, denize seslen ve balıkların sultanına benden selam söyle” der. Bu çağrı üzerine bütün balıklar toplanıp gelir. Hz. Ali, onlardan şehzadenin bir kemiğini bulup kendisine getirmelerini ister. Balıklar bütün aramalarına rağmen şehzadenin ne kemiğini ne izini bulabilir. Durumu Hz. Ali’ye bildirirler. Hz. Ali, haykırarak feleğin elinin şehzadenin parmağının mafsalını kırmızı bir taş altına saldığını söyler. Mafsalı getirmelerini ister. Balıklar, kemiği getirir. Hz. Ali, dua ederek Allah’tan kemiğe cisim ve beden vermesini diler. Allah’ın izniyle ölü dirilir. Oğlunu canlı gören ve ona kavuşan şah çok sevinir.

Şehzade, arkadaşları olmadan Çin’e dönmeye utanacağını söyleyerek Hz. Ali’den arkadaşları için de dua etmesini ister. O anda Cebrâ’il, Allah katından getirdiği müjdeyle Hz. Muhammed’in efkârını giderir. Ondan arkadaşlarıyla o dağa gitmesini ve Ali sırrını seyretmesini ister. Hz. Muhammed ve ashâbı dağın başına giderler. Aradan perde kalkar ve Ali’nin sırrı ayan olur. Görürler ki Hz. Ali keramet denizine dalmış, elini kaldırmış niyaz etmekte ve Allah’tan Hz. Muhammed’in hürmeti için duasını kabul etmesini istemektedir. Hz. Ali, dua ettikten sonra elini deryanın dibine uzatır. Bir müddet denizin içinde tuttuğu elini her parmağında bir gemi olmak üzere denizden çıkarır. Çıkan gemilerin içindeki insanlar sağdır ve mallar tamdır. Hz. Ali, Allah’ın yardımıyla rüzgâra emreder. Rüzgâr, gemileri yerden kaldırıp Hıtâ ülkesine ulaştırır. Hıtâ halkı, havadan şehre yavaşça inen beş gemi geldiğini görünce oranın şahını bu garip durumdan haberdar eder. Gördükleri karşısında şahın nefesi tutulur. Bunu yapan olsa olsa Hz. Ali’dir, der. Şah, Hz. Ali’nin fazlından Müslüman olmuş, kendini bilen biridir. Hz. Ali’yi saygıyla karşılar, şehre getirir ve misafir eder. Hz. Ali, şah ve kullar bir müddet orada kalır. Kızı alan şehzade maksadına erişir. Hepsi törenle Çin’e döner. Hz. Ali, o dinsiz kavmi cümleten dine getirir. Sonra gelip olanları Hz. Muhammed’e arz eder. Eşi dostu bu haber üzerine mutlu olur.

Anlatıcı, hikâyenin sonunda okurun anlatılanlardan şüphe duymamasını, bu durumun Asaf ’ın Belkıs’ı Hz. Süleyman’a getirmesine ve kavm-i İblis’in ona itaat etmesine benzediğini hatırlatır. Hz. Ali’nin “sırr-ı Hâlık” olmasının âlemde meşhur olduğunu, dolayısıyla onun şanında ne denilse layık olacağını da ekler. Kendine seslenerek Ali’nin fazlını can u gönülden itiraf eyleyerek mekânını Kaf Dağı etmesini söylediği beyitle de manzumeyi tamamlar.

da “Beyân-ı Menkabet-i Penc Keştî-i Şeyhoğlı (M.), Beyân-ı Menkabet-i Penc Keştî Goft Şeyhoğlı ez-Kerâmât-ı Hazret-i Şâh (MK.), Beyân-ı Mu‘cizât-ı Ahmedî Fazl-ı Fazîlet-i Şâh ‘Alî Nâm Kitâbdan Yazıldı (H); Beyân-ı Menkabet-i Penc Keştî Goft Şeyhoğlı ez-Kerâmât-ı Hazret-i Şâh-ı Vilâyet Kerrema’llâhu Vechehu (AK)” (bkz. metin); karşılaştırmaya almadığımız Vatikan nüshasında ise “Menkabet-i Penc Keştî der-İnşâ’-i Şeyhoğlı ez-Kerâmât-ı Hazret-i Murtazavî” (Rossi, 1953: 146) olmak üzere farklı başlıklar yer almaktadır. Bu farklılıklar nedeniyle çalışmamızda eser için Menkabet-i Penc Keştî ismini kullanmayı tercih ettik.

Prof. Dr. Fatma Sabiha Kutlar'ın verdiği bilgilere göre; Yazmanın fihristinde “Çîn Şehrinin Pâdişâhının Oğluyla Denizde Gark Olan Beş Geminin Çıkartılması" kaydı var.  

Millî Kütüphane,. Atatürk Kitaplığı, H. Hacı Bektaş Velî Araştırma Merkezi ve matbu metinden oluşan nüshalarda  manzumenin başında “Beyân-ı Menkabet-i Penc Keştî-i Şeyhoğlı, Beyân-ı Menkabet-i Penc Keştî Goft Şeyhoğlı ez-Kerâmât-ı Hazret-i Şâh, Beyân-ı Mu‘cizât-ı Ahmedî Fazl-ı Fazîlet-i Şâh ‘Alî Nâm Kitâbdan Yazıldı; Beyân-ı Menkabet-i Penc Keştî Goft Şeyhoğlı ez-Kerâmât-ı Hazret-i Şâh-ı Vilâyet Kerrema’llâhu Vechehu gibi farklı başlıklar kullanılmış.  Karşılaştırmaya alınmayan Vatikan nüshasında ise “Menkabet-i Penc Keştî der-İnşâ’-i Şeyhoğlı ez-Kerâmât-ı Hazret-i Murtazavî”  başlığı kullanılmış. Bu farklılıklar nedeniyle akademisyen araştırmacı, çalışmasında  eser için "Menkabet-i Penc Keştî" ismini kullanmayı tercih etmiş.

Konu hakkında detaylı bilgiyi metinde zikredilen makalede bulabilirsiniz.

ZÜlfikar Emin - Mistikalem.com

Yorumlar