Astroloji

Astroloji ne bilimdir, ne din! Peki nedir?

Astroloji kadim bir öğretidir, her şey değişir, bilim yeni paradigmalara kayar, yeni dinler ortaya çıkar ama astrolojinin sembolleri ve matematiksel düzeni, yüz yıllar öncesinde ne ise öyle kalır.

Astroloji ne bilimdir, ne din! Peki nedir?

Astroloji Bilim midir?

Ara sıra yayın organlarında astroloji bilim midir? Değil midir? Sorusunun cevabını arayan sonuçsuz tartışmalara rastlamışsınızdır. Genel olarak, her iki taraf da kendi paradigmalarından yola çıkarak kendi argümanlarını sunup savunma ve eleştirilerini yapıyor. Bilimin neyin bilimsel olduğunu belirleyen “evrensel” kriterleri dolayısıyla  doğal olarak astroloji bir türlü bilim olamıyor. Diğer taraf ise, astrolojiyi bilim tanımına sokmak için çabalayıp duruyor. Oysaki astroloji ile derinden ilgilenenler, kesinlikle astrolojiyi bir fal gibi kullananları ve magazin astrolojisini tamamen dışarıda bırakıyorum, varoluşun nedenleri ve sonuçları açısından, astrolojinin ne kadar gerçek ve ne kadar somut değerler ürettiğini gözlemleyebiliyorlar.

İnsanları astrolojiye bu kadar güçlü bir şekilde çeken nedir?

Konuya başka bir pencereden bakalım. İnsanları astrolojiye bu kadar güçlü bir şekilde çeken nedir? Yıldızlardaki gizem mi? Yoksa kendi varlığına bir anlam bulma ihtiyacımı mı? Anlam ihtiyacımızı karşılamaya dinler yeterli olmuyor mu? Bilim, yıldızların gizemini çözüp, uzayı açıklayamıyor mu? Neden astrolojiyle, genel olarak, bilimin ve dinin arakesitinde olan insanlar bu kadar derinden ilgileniyorlar? Neden bu kişiler, bilimden ya da dinden tam olarak tatmin edici cevaplar bulamıyorlar? Ve her şeyden önemlisi, bilim, sürekli olarak, eski paradigmalarını yıkıp yerine yenisini koyacak esaslı değişimleri yaşarken, dinler tarihsel olarak yeşerip güçlenip, ardından alanı başka inançlara bırakmak zorunda kalırken, nasıl oluyor da astrolojinin asırlar önce oluşturulan matematiksel düzeni, ritmi ve sembollerinin temel anlam düzeyleri neredeyse hiç değişmeden günümüze kadar geliyor?  Nasıl oluyor da astroloji,  Müslümanından Budist’ine ve ilk uygarlıklardan günümüze kadar, her dönemde ve her çeşit inancın içinde, sembolik dilini muhafaza ederek yaşam bulabiliyor?  Yoksa ”astroloji bilim değildir” önermesini ispatlamak için çaba sarf edenler, yalnızca fal olarak kullanılan popüler astrolojiye bakarak mı astrolojiyi yargılıyorlar?  Ya da astrolojinin temelinde yatan matematik düzen ile sembollerinde bulunan tüm yaşamı kapsayıcı derin anlamlarını bilerek mi bu önermeyi dile getiriyorlar? Peki, astrolojinin bilim olduğunu ispatlamaya çalışanlar, astroloji bilim olarak tescillenirse, itibar kazanacaklarını mı düşünüyorlar?

Astrolojiyi bilimin, tarihin, dinlerin ve ideolojilerin üzerine çıkaran şey nedir?

Bu soruların cevabını iki tarafta kendi kendine düşüne dursun, biz en temel soruyu sormadan geçmeyelim. Nedir astrolojiyi bilimin, tarihin, dinlerin ve ideolojilerin üzerine çıkaran şey?

Çünkü özünde astroloji bilim de değildir, din de değildir. Astroloji bilimin ve dinin ötesinde evrenin büyük planının aşağıya, yani dünyevi düzleme yansımasını anlatan dev bir öğretidir. Astrolojinin zaman zaman bilimin araçlarını kullanması, onun dünyada yapılan pek çok araştırmayla bazı etkilerinin bilimsel olarak doğrulanması da onu bilim yapmaz. Astrolojiye inanmanın insanın ölüm korkusunu yenme aracı olması ise onu asla din yapmaz. Çünkü astrolojiyi, astroloji yapan bilimin paradigmaları ile dinin doğmalarına kendini hapsetmeme özelliğidir. Astrolojinin bilimin de dininde kendini onaylamasına ihtiyacı yoktur.

Astrolojinin anlattığı evrensel düzen madde altı düzlemde çalışır

Astroloji her şeyden önce büyük planla ve evrensel düzenle ilgilidir. Evren kadar bütüncül ve kapsayıcı bir öğretidir. Onun bir parçasını alıp, analiz edip, bilimdir ya da doğmadır diyemeyiz. Astrolojinin anlattığı evrensel düzen madde altı düzlemde çalışır ve bilimin sahip olduğu araçlar madde altı dünyanın dinamiklerini ölçecek kapasite de değildir. Bilim dediğimiz şey bir önermeler bütünüdür. Birinci aşamada, yaratıcı insanların aklına, ki bu sezgisel bir uyarımdır, doğruluğunun ya da yanlışlığının bilimsel yöntemlerle ispat edilebileceğini düşündüğü bir önerme gelir. İkinci kural olarak bu önermenin önceden tanımlanmış yollarla ölçülebilmesi, her durumda aynı sonuçları ürettiğinin gözlemlenmesi gerekir ve bu gözlem sonucu o önermeye bilimsel ya da değildir denir. Yani bilimin sınırları açık bir şekilde önermeler ve bilimin sahip olduğu ispat araçları ile çizilir.  Bu durum kuantumla bir miktar ters yüz olsa bile, özellikle ülkemizdeki bilim kültürü, henüz kendini yeni duruma adapte etmiş değildir. Belki de tartışılması gereken konu budur.

Astrolojinin en temel önermesi nedir?

Şimdi astrolojinin en temel önermesini ortaya sermeye çalışalım. Öğretinin temelinde varoluşun özünü oluşturan,  eril ve dişil enerji yatar, bu iki karşıt enerjinin kendi içlerinde bölünüp, kendi karşıtlıklarını oluşturmasıyla da elementler (ateş-hava, toprak-su) ortaya çıkar. Elementler, metaforik olarak, insanoğlunun tüm yaşantısının evrene bir yansıması olan kolektif bilinç dışını oluştururlar. Kolektif bilinç dışında tarihsel yaşantılarımızın, mitlerimizin ve rüyalarımızın içindeki arketiplerin yansımaları yer alır. Bu yansımaların bir tezahürü olan arketipler de doğum haritalarımızdaki elementlerin içeriği ile kolektif bilinç dışından bize yansır. Yani bu dünyadaki her edimimiz kolektif bilinç dışını etkiler ve biz evrildikçe kolektif bilinç dışının arketipleri de evrilir.  Elementler tüm yaşantılarımızı kapsayacak çeşitlilikteki arketipleri içlerinde barındırırlar ve varoluşun dört ayrı tonunu anlatırlar. Ateşle var olur, toprakla bağlanır, havayla öğrenir ve suyla dönüşürüz.  Bu elementler, doğumla birlikte, sonlu ve sınırlı bir yaşam modeli olan yer ve gök arasındaki fiziksel yaşantılarımıza dahil olabilmek için, üç nitelik aracılığı ile döngüye girerler. Üç nitelik tamamen sonlu ve sınırlı dünyevi yaşantının döngüsünü anlatır. Öncü nitelik doğumla ve başlangıçlarla, sabit nitelik yaşamla ve dayanıklılıkla, değişken nitelik ölümle ve bitişle ilgilidir.  Dört elementin her biri, üç ayrı niteliğin oluşturduğu üç ayrı burçla (4×3=12) toplam on iki burçtan meydana gelen, dairesel  kuşağı (Zodyak) oluştururlar. Böylece, kollektif bilinç dışının arketipleri, doğum-yaşam-ölüm döngüsüne girerek bu dünyadaki sonlu ve sınırlı yaşamı tezahür ettirirler.  Burçlar kuşağı dediğimiz bu kuşağın, Güneş’i Ay’ı ve tüm gezegenleri içine alacak şekilde dünyayı uzaydan sembolik olarak sardığı var sayılır. Bizim yaşantılılarımız da bu kuşağın içerisindeki devinimlerden tezahür eder. Astrolojide derinleşip burçların, ışıkların, gezegenlerin ve her birinin aralarındaki  ilişkiyi belirleyen açıların anlamlarındaki bütünlüğü, felsefi ve psikolojik derinliği, içlerindeki döngüleri, gerilim ve çatışmadan doğan dinamik yapıyı gördüğümüzde ancak astrolojinin düzenini hayranlıkla kavrayabiliriz. Sonuç olarak,  astroloji tamamen ve tamamen sembolik ve metaforik bir dildir. Bu durumda astroloji özellikle metaforik yapısından dolayı, en azından yakın tarihte, bilimin bilim olma sınavını geçebilecekmiş gibi görülmüyor. Bu sanıldığı kadar önemli mi? Tabi ki hayır.  Çünkü evren aklın sınırlarının ötesinde bir dinamiğe sahiptir ve bu dinamik yapıyı kullandığımız her hangi bir dille anlatmak imkansızdır. Bu nedenle astroloji her şeyden çok sembollere ve metaforlara ihtiyaç duyar.

Astrolojinin sembolleri ve matematiksel düzeni değişmez

Astroloji kadim bir öğretidir, her şey değişir, bilim yeni paradigmalara kayar, yeni dinler ortaya çıkar ama astrolojinin sembolleri ve matematiksel düzeni, yüz yıllar öncesinde ne ise öyle kalır. Yalnızca, bizim gelişmişlik düzeyimiz ve içinde yaşadığımız çevre bu sembollerin yorum düzeyini belirler.  Böyle de olması gerekir, çünkü biz geliştikçe kolektif bilinç dışının arketipleri de zaten gelişir. Kolektif bilinç dışının arketipleri geliştikçe sembollerin anlamları da gelişir. Dolayısıyla, astroloji kendi, kendi sınayan ve kendi kendini geliştiren bir dildir ve her zaman da öyle kalacak gibi görülüyor.

Özellikle kişiliğin yapı taşlarını, dinamiklerini, gelişme ve büyüme alanlarını tespit etmekte son derece başarılıdır.  Başarısının altında yatan tek gerçek ise yüzlerce yıl önce oluşturulmuş olan ve bilimsel olduğunu ispatlayamayacağımız kapsayıcı sembolik dilidir. Bu dilin oluşturduğu matematiksel düzeni, bir önerme gibi ele alıp, yaratığı sonuçlarla,  yaşantılarımızda ve kişiliğimizde oluşturduğu etki üzerinden ilerleyerek yapılacak araştırmalarla ancak gerçekliğini sınayabiliriz. Zaten dünyanın pek çok yerinde bu tür araştırmalar yapılıyor ve bilimsel olarak anlamlı sonuçlar üretilmeye başlamış durumda.

Astrologların, magazin düzeyinde, umut tacirliği yaparak, astrolojinin ne kadar bilimsel olduğunu gösterme çabalarının astrolojiyi aşağılamaktan başka bir işe yaramadığını düşünüyorum.  Astrolojinin değerini evlenme tarihine ve cebimize girecek para miktarına indirgeyenler muhtemelen belirli bir yüzde ile doğru tahminde bulunabiliyorlar ancak kişinin ilişki ve para sorunlarına bakışlarını değiştirecek evrensel bir neden-sonuç ilişkisini anlama fırsatını kaçırmalarına da sebep oluyorlar. Astroloji de, çekim yasası da, kapitalizm ve diğer ekonomik yapılar da, herkesi zengin yapamaz ve yapmayacaktır. Maddi zenginlik gezegenimizle ilgilidir ve gezegenimizde sonlu ve sınırlıdır. Bu konuyla ilgili,  astrolojinin sembollerini (burçları ve gezegenleri) dillendirerek öğretinin ne dediğine bakalım. Zenginliğe bakış açısını ve ona yüklediğimiz anlamı konuştuğumuza göre, astrolojinin evrensel prensiplerini anlatan son dört burca bakacağız. Yani Yay, Oğlak, Kova ve Balık burçlarına.  Hepimiz, mevcut düzenin pompaladığı ego oyunlarından beslenen (Yay burcu süreci) aç gözlü, sadelikten uzak ve sürdürülebilir olmayan tüketim anlayışımız ile haksızlıklarla dolu bölüşüm anlayışımızı (oğlak burcu süreci), hümanist bir yaklaşımla, köklerinden değiştirmedikçe ve yeni bir vizyona ulaşamadıkça, yani evrensel bilgiye sağır kaldıkça (Kova burcu süreci), kaostan kurtulmamız ve varoluşa doğru bir anlam atfetmemiz olanaksız olacağı gibi, her birimiz ya kurban ya da işkenceci ikileminin yanılsamasıyla,  şefkat ve merhametten uzak (Balık burcu süreci) bir yaşam sürdüreceğiz demektir.  Bu sembolik anlatımı daha anlaşılır hale çevirelim.  Para bizim için maddeye bakışımız üzerinden oluşan ve onunla güç/statü kazanmaya çalışan egomuzun, açgözlülükten arınması ve sadelikten beslenen bir cömertliğe ulaşabilmesi için, hümanist bir bakış açısıyla yeniden tanımlanması gereken  maddi bir araçtır. Astrolojik öğreti tam olarak bunu söyler. Ama biz “Astroloji ile Zengin Olmanın Yolları” diye kitap yazarsak, bilim tabi ki astrolojiyle dalga geçecektir. Tüketimi körükleyen ideolojik bombardımanlar kadar egomuzu şişiren “ver gazı” temalı kişisel programları da aynı derecede gezegenimizin ve insanlığın bekasını tehdit ederler.

Aman Merkür geriliyor ameliyat olmayın kodlamalarına da hayran kalıyorum. Ameliyat olmamız gerekiyorsa oluruz, Merkür bizim yaşamıma karşı asla değildir. Evren her zaman kendi bildiği yoldan devinir, biz inansak da inanmasak da, varlığını bilsek de bilmesek de, Merkür orada duruyordur ve bizim ameliyat zamanımızı değil, karar verme biçimimizi belirler ama tek başına da değil. Ne kadar spontane kararlara yatkın olduğumuzu belirleyen Mars var. Karar vermemize zemin oluşturacak bilgilerin ve algıların ne kadar sübjektif ya da objektif olabileceğini anlatan Güneş/Ay/Yükselen üçlüsü var. Sonuç olarak, nasıl ki aldığımız kararlar kişiliğimizin pek çok unsurunu yansıtıyor ise astrolojide de karar mekanizması pek çok sembolün sentezinden oluşur. Ancak, İyi bir astrolog, doğum tarihi, yeri ve saati belli olan bir kişinin kararlarını nasıl aldığını, çok yüksek bir isabetle söyleyebilir ve gökyüzünde gerilemekte olan Merkür’ün kendini nasıl etkileyebileceğini ve neye dikkat etmesi gerektiğine vurgu yapabilir. Üstelik kendini bilen kişi, nasıl karar aldığını da bilir ve astrolojiye de ihtiyacı yoktur.

Astroloji tamamen kendine özgü bir dildir

Astrolojinin temelinden yaşamın içindeki kavramlara doğru bakıldığında, şaşırtıcı bir düzen görülür. Bu yazının sınırları dâhilinde bu düzeni tüm ayrıntısı ile anlatmak mümkün değildir ama meraklısı için özellikle Stephen Arroyo’nun “Astroloji, Psikoloji ve Dört element”  kitabı önerilir. Ama bu yazıyı desteklemesi açısından,  “inanç”  teması üzerinden giderek kısa bir astrolojik analiz yapalım. Ancak, astroloji tekniği açısından önce şunları bilmeliyiz.

Astroloji tamamen kendine özgü bir dildir. En önemli aktörleri, elementler, nitelikler ve cinsiyetlerdir.  Onun alfabesi sayılan sembollerden; elementler konuyu veya gündemi belirlerlerken, burçlar varılacak nihai amacı, nitelikler nihai amaca ulaşmak için eylemin şeklinin nasıl olacağını anlatırlar ve cinsiyetler de eylemin odak noktasının söylerler.  Bu semboller belirli anahtar kelimeleri içerirler. Semboller ve anahtar kelimelerini kullanarak, istediğimiz burcu tanımlayabiliriz.

Astrolojide İnanç, Yay ve Balık burçlarının işidir. İki burcun astrolojik sembollerle ifadesi ve sembollerinin yüzyıllardır kullanılan anahtar kelimelerinden bazıları şunlardır;

Yay, Eril bir burçtur, elementi ateş, niteliği değişkendir.

Konusunu ve nihai amacını Ateş elementinden alır; Ego, yaşam sevinci ve enerjisi, idealizm, motivasyon v.s

Eylemin şeklini, değişken nitelik anlatır; mevcut durumu değiştirmek yani paradigmaları ve doğmaları kırmak için gerekli olan, merak, şüphe, akıl ve zihinsel elastikiyet
Odak noktasını eril enerji belirler. Gelişme, büyüme ve hedef odaklı

Yay burcunun nihai amacı: Yaşam sevincini içeren bir benlik algısının, egonun (ateş elementi), gelişimi ve büyümesi için (eril enerji) mevcut paradigmaların ve doğmaların kırılması,  şüphe, merak ve esnek bir bakış açısıyla (değişken nitelik) egonun ideal bir vizyonla (ateş elementi) yeniden tanımlanması (değişken nitelik) gerekir.

Dolayısıyla Yay burcu, idealize edebileceğimiz bir anlama ulaşabilmek için, egomuza ve yaşama yüklediğimiz anlamı, önyargıların üzerine çıkıp yeniden tanımlamamızı ister. Yani, kısaca Yay burcu kendimize yüklediğimiz anlamdır.

Balık, dişil bir burçtur, elementi su, niteliği değişkendir.

Konusunu ve nihai amacını su elementi belirler; Duygular, kaos, ruhsallık, akış, aidiyet, empati v.s.
Eylemin şeklini, değişken nitelik anlatır; mevcut durumu değiştirmek yani paradigmaları ve doğmaları kırmak için gerekli olan, merak, şüphe, akıl ve zihinsel elastikiyet
Odak noktasını dişil enerji belirler; Güvenlik ve korunma odaklı

Balık burcunun nihai amacı: Duygusal kaostan (su elementi) kurtulmak, kendimizi güvende ve korunaklı hissetmek için (dişil enerji) mevcut paradigmaların ve doğmaların kırılması, şüphe, merak ve esnek bir bakış açısıyla (değişken nitelik) ruhun (su elementi) yeniden yapılanmasıdır. Süreçle birlikte (dişil enerji) akışta kaldığımızda, ancak kaos (su elementi) düzene dönüşebilir (değişken nitelik) ve yeni bir aidiyet anlayışı (su elementi ve dişil enerji) oluşur.

Dolayısıyla, Balık burcu, aidiyet hissine yeni bir bakış geliştirmemiz ve yeniden tanımlamamız gerektiğini ve ancak evrenle akışta olduğumuzda ruhumuzun güvende ve korunaklı bir aidiyet duygusuna ulaşabileceğini anlatır. Siz nasıl adlandırırsınız bilemem ancak öğretiye göre bu “bir olma bilinci”nin çok açık tanımıdır. Yani Balık burcu evrene yüklediğimiz anlamı içerir.

Özellikle, bilim insanlarının dikkatini, astrolojinin inanç için tanımladığı, zemine yani  değişken niteliğe çekmek istiyorum. Astroloji inancı, bu niteliğe uygun bir düzlemde,  yani bilimin paradigmalarına ve dinin doğmalarına takılmadan, her ikisinin de üstünde bir yerde aramamızı söyler.  İşte bu nedenle, astrolojiye yapılacak en büyük haksızlık onu bilimsel ya da dinsel sınırlara hapsetmektir. Çünkü astroloji bu sınırları tanımadığı için yüzlerce yıldır geçerliliğini korumaktadır. Üstelik tarih boyunca bilimde paradigma kaymasına neden olan buluşlar bilim insanlarının,  astrolojinin değişken niteliğine  oldukça benzer bir bakış açısıyla, şüphe, merak, sorgulama ve mevcut yapıyı daha iyisiyle değiştirme arzularından ortaya çıkmıştır ve bu kaymalar öncelikle bilim tarafından ret edilmiştir. Bilimin, bilimsel gelişmeye bakışı ile özünde astrolojinin inanç ve anlama arayışımıza bakışı pek de farklı görülmüyor gibi.

Dahası, inançla ilgili bu iki burcuda Jüpiter yönetir ve Jüpiter’e bu nedenle inanç gezegeni denir. Jüpiter’in temel prensiplerinden biri kendine doğru anlam yükleyemeyen ve ölüm korkusu ile yanıp tutuşanların fanatikliğe,  evrene doğru anlam yükleyemeyen ve egosunun yok olacağından gizliden gizliye korkanların da spritüal despotluğa doğru ilerleyeceğini, psikoloji bilim olmadan da önce söylemesidir. Ve hala bu söylemin geçerli olması benim için astrolojinin gerçek olduğunun en büyük kanıtıdır.

Psikolojik astroloji, bilim insanlarının inanamayacağı bir şekilde işler

Özellikle Dane Rudhyar’ın temellerini attığı psikolojik astroloji, bilim insanlarının inanamayacağı bir şekilde işler. Astroloji, bilim olsun ya da olmasın, kendimizi anlamamız, kader diye adlandırdığımız olayların evrensel anlamlarını yakalamamız, önümüzü görmemiz ve kendimizi gerçekleştirmemiz için gerçek bir yol haritasıdır. Tabii ki astrolojiye inanmadan da kişi rahatlıkla kendini gerçekleştirebilir. Nasıl mı? Kendi üzerinde düşünür, kendini izler, felsefe ve psikoloji gibi alanlarda edindiği bilgilerle kendini karşılaştırır ve kendine rahatlıkla bir yol haritası çizebilir. Astrolojinin yaptığı ise kişiyi, kendi üzerinde düşünmeye doğum haritası aracılığı ile teşvik etmektir. Bu sistem şahane çalışır. Çünkü kişi doğum haritası üzerinden evrenle olan bağını kavradığında, kendine doğru bir anlam yükler, sosyal ve toplumsal tabuların üzerinde yaptığı baskı sonucu bir türlü kurtulamadığı  suçluluk duygusundan ebediyen özgürleşir. Çünkü evrenin bir parçası olduğunu idrak eder ve kendine evrensel bir anlam atfeder.

Ayrıca sanılmasın ki, astrolojinin ezoterik özü, evrene ve insana yönelik bütüncül bakış açısı astroloji ile ilgilenenlerin çok büyük bir yüzdesi tarafından biliniyor ve kabul görüyor. Asla değil.  Astroloji, “ruhsallıktan” daha çok, bu dünyadaki yaşamımızı doğru idrak etmemizi ve kendimizi yüksek evrensel değerlere doğru ilerletmemizi ister. Bu cümlenin astrolojik lisandaki karşıtı Jüpiter ve Satürn’dür. Öğretide Jüpiter ideal egoya sahip kişiyi şöyle tanımlar; Onurlu, alçak gönüllü, yeterli, yaşam deneyiminden gelen bilgelikle dolu, cömert ve öz saygısı gelişmiş. Satürn ise dünyevi yaşamın nasıl olması gerektiğini anlatır; Ruhlarımıza ev sahipliği yapan bu dünyanın bize sunduğu tüm kaynakları hakkaniyete uygun kullanmak, maddi yaşama ve statüye açgözlülükten, hırstan ve otorite arzusundan beslenmeyen makul bir yaklaşım oluşturmak ve bu dünyadaki tüm canlıların yaşamının sürdürülebilirliğini sağlamak. Jüpiter’in tanımladığı egoya sahip kişi, Satürn’ün tanımladığı anlamda yaşama katıldığında, ortaya, ekolojist, anti emperyalist, anti faşist biri çıkar. Özünde astroloji, “nasıl zengin olunur” ile ilgili bir öğreti değildir. Astroloji, bazı ruhsal öğretinin tersine egosuzluğu değil, egonun nasıl olması gerektiğini anlatır. Ve ancak, sağlıklı bir egoya sahip insanların yaşama yönelik vizyonların, gezegenimizin ve insanoğlunun bekası için sürdürülebilir bir yaşamı yaratacaklarına inanır.

Hele ki astrolojik öğretinin, bu yazının içine sığmayacak derinlikte ki, karma, kader ve özgür irade kavramları ile bağını ortaya sererek çizdiği evrensel tablo, tüm sorularımızın tatmin edici cevabını oluşturacak mükemmelliktedir. Biz astrolojiyi nasıl etiketlersek etiketleyelim, onun için fark etmez. Astrolojik prensipler çalışır ve olması gereken her şey olması gerektiği gibi tezahür eder.

Nalan Yıldırım - Derki.com

Yorumlar