Zekatı verilmeyen güç neyin bereketini kaçırır?

12 Mart 2022 Cumartesi
Zekatı verilmeyen güç neyin bereketini kaçırır?
Zekatı verilmeyen güç neyin bereketini kaçırır?

Gücün Zekatı

Zahit o değildir ki nerede içki ve kumarın faydasından söz eden birini görse, tepesinin tası ata, küplere bine, "tövbe estağfurullah" çeke... 

Zahidin hakkı zahide

Hayır, zahit, her ne kadar şekline bakıp insanı sınıflandıracak kadar katı imanlı ve seçici yüreğe sahip olsa da cahil ile aynı kefeye konulamaz.  Bilakis zahit, Bakara Suresinin 219. ayetinde içki ve kumarın faydasının da bulunduğunun Yaratıcısı tarafından ifade edildiğini en iyi bilen olduğu gibi "tövbe estağfurullah"ın nerede, niçin çekileceğini de hepimizden daha iyi bilir.

O kesinlikle içkinin yararından söz edenlere karışmaz ve bulaşmaz ama Müslümanım deyip de karşısında içki içenin kafasında şişeyi kırabilir...

Zahidi, cehalet koltuğuna oturtup eleştirmeye kalkışan cahillerin masasına meze ettirmem... Çünkü her ne kadar o bizi sevmese de biz onu, samimiyetle severiz. Zahid olmazsa, insanın bilgiyle nasıl körleşebileceğini nasıl idrak edebiliriz?

Zahidin temel problemi; "kendisini bilgi ve takvaya ulaştıran yol ve yöntemin herkes için geçerli ve aynı yere getireceğine dair" saplantısı yani özetle genellemeciliğidir. En büyük suçu da herhalde, teferruata önem vermediği için ayrıntılara konuşlanmış şeytanlara farkında olmadan geçiş izni vermesidir.

Örneğin çivi, onun gözünde tepesine vurulup bir yere çakılması gereken cisimdir. Onun hayal dünyasında çivinin amacı dışında en uygun kullanımı "mudul" yapılabilmesinin ötesine geçemez.  Doğal olarak hayal dünyasının sınırları içerisine giremeyecek kadar 'sapkın' Filografi ürünlerini gördüğünde göstereceği tepki, ortaya çıkan şekle bağlı olarak 180 derece farklı olabilir...

Konuya doğrudan dalmayıp, zahitten dem vurarak girmemizin elbette sebebi var. Çünkü ilmi siyaset gereği güçlü kudretli zevatlarca hasım zannedilip, "sana ne benim servetimden" diye şu günlerde tepemle adeta bütünleşen kuru kafa desenli şapkamı kafama çiviletmeyi hiç arzu etmem... Amacımız, kimseye hasım olmak değil bilakis güçlü kudretli zevatlara, gücünü ve kudretini başkalarına zarar vermeden nasıl idame ve inkişaf ettirebileceğinin yolunu gösterebilmektir...  

Dünyada en çok acınması gerken 3 kişi

Sadede gelirsek, “Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelâmlısın… Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen, sabah rüzgârlarında savrulur gidersin" nasihati veren şeyhin dünyada en çok acınmasını tavsiye ettiği üç kişiye dikkat çekmektir arzum.

Koskoca şeyh, koskoca damadına,  “Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken itibar kaybedenlere daha çok acı!” diyorsa hikmetini araştırmakta yarar vardır...  

ARA NAĞME: İşin işine kibir girmese, merhum Şeyh’ül Ekber’in (yaşayan Şeyhü'l Ekber konudan muaftır) geleneğine uyarak, bizi de bu üç kişiden ilk zikredilenler arasında sayabilirsiniz diye latife edebilirdik.. Fakat zaviye meselesinden dolayı muhatap görmeyi istemediğimiz halde, söylemediğimizi söyleten, sahip olmadığımızı oldurtan, iftira kumkumalarının alim diye el üstünde tutulduğu ortamlarda o kibir kırıntısı bile bize züldür. Allah'ın Mevlası'nın mührünü sahiplenecek kadar çıldırmış zavallıların alim kisvesi giydiği cihanda serserilik bize zekatı verilecek denli servet hükmündedir

Dikkat edilirse üç ayrı gücü elinde tutan insanların nasıl ve hangi hallerde acizleşebileceğine vurgunun yanında onlara diğer insanlardan daha çok acınması gerektiğinin altı çiziliyor nasihatte.

Bir başka öğüdünde yiğidin hasına deli denileceğine dikkat çeken Şeyh'in yukarıdaki öğüdünün hikmeti "gücü sağlıklı korumanın felsefesi"ne işaret etmesidir.

Felsefenin ana direği bellidir, paylaşım. Paylaşılmayan her servet gibi güç de el değiştirir, "paylaş ki başkası onu senden aldığında sen de acınacak duruma düşmeyesin" deniliyor, anlayana…

Bugün gücün karşısında madara olanlar, dün güç ellerinde iken paylaşmayanlardan başkası değil dikkat ederseniz…

İnsan, iş, gücü paylaşmaya geldiğinde firavunlara rakip olur

Gariptir ki insanoğlu her şeyi paylaşmaya rıza gösterir de iş gücü paylaşmaya geldiğinde firavunlara rakip olur: En düşük rakımlı evdeki televizyonun kumandasını başkasına kaptırmama iktidarından en yüksek rakımlı tepedeki dosyaların kapağını başkasına açtırmamaya kadar uzanan iktidar dürtüsü; “gücü paylaşırsan zayıf düşersin” diye bağırır insanın bilinçaltına… Peki, bu cümle gerçeğin canhıraş feryadı mıdır, yoksa insanı vesveseye sokan şeytanın fısıltısı mı?

İslamiyet, servetin türü ne olursa olsun tekelleşmesini hoş görmeyen, "mal, içinizden zengin olanlar arasında elden ele dolaşan servet hâline gelmesin" uyarısı yapan dindir.

Şeyh’in felsefenin direğinin bağlandığı ip de ayan beyan ortadadır; Kuran.  

Kutsal kitabımızda paylaşanlar, "yedi başak bitiren ve her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tane" örneği olarak tasvir edilirler. Aynı surede güzel söz ve bağışlamanın peşinden eziyet gelen sadakadan daha hayırlı olduğunun da altı çizilir...

Zekât ve sadakanın, "her nimetin sahibinin Allah olduğunu hatırlatan ibadetler" olma özelliğinden yola çıkarsak, gücün de gerçek sahibinin o olduğunu idrak edebiliriz...

Her servetin zekatı verildiği halde gücün zekası ve sadakasının verilmesinin şart olduğu neden  akdedilmez?

Peygamberimizin zekat vermeyenlerin yeryüzünün bereketini kaçırdığını işaret etmesinden yola çıkarak, zekatı verilmeyen gücün neyin bereketini kaçırdığını da sorgulayabiliriz...

Gücü ele geçirip de sürekli ona sahip olacağını sananların hali malı ele geçirip de bir gün öleceğini unutup, avuçlarını kapatanların hali gibidir...

Güç; geniş tabana yayılarak, çan eğrisinin kubbesini tabanına yaklaştırılırsa büyür ve sağlıklı toplum yapısı oluşturur.

Çan eğrisinin kubbesini tabandan uzaklaştıkça toplum yapısının sağlığı bozulur ve hastalığı artar...

Bir de gücün tabanın üstünde aynı yükseklikte bir kaç kubbeye sahip olduğu toplum yapıları vardır ki ruhuna peşinen el Fatiha!

Yaşar İliksiz - Mistikalem.com

@yasariliksiz

yasar@yasariliksiz.com

Not: Bu yazı ilk kez 08.11.2010  tarihinde Haber7 sitesinde yayınlanmıştır.