Mitolojinin Anatomisi: İnsanın örüntü arayışı ve gerçeğin kurgusal maskeleri

Bu yazının amacı mitolojik anlatıların ardında somut birer tarihsel çekirdek olduğunu anımsatmak ve insan zihninin örüntü bulma, anlam yükleme eğilimleri ile o çekirdeği katman katman kurguyla kaplayarak, ona ulaşmayı zorlaştıran kabuk oluşturduğuna dikkat çekmektir.
Peki buna neden gerek duyuyoruz. Çünkü mitolojik anlatıların ekonomik ve ideolojik emeller uğruna kutsandığı ve kabuğun çekirdekten daha kıymetli sayıldığı bir çağda yaşıyoruz.
İnsanlık, anlatı yaratmadan yaşayamıyor. Bu anlatılar, yalnızca boşlukları doldurmak için değil, kendimizi geçmişe, doğaya ve birbirimize karşı anlamlandırmak için de var.
Psikolojik olgulara merakın artmasıyla birlikte, mitleri doğuran olgunun; zihnin rastlantıya tahammülsüzlüğü olduğunu, rastlantıyı anlamla açıklamak üzere evrimleşen insan zihninin nedensizliğe dayanamadığını savunanlar artıyor.
Bilişsel Teori olarak adlandırılan bu savunuya göre insan duyduğu sesler ve gördüğü şekillerin nedenini merak ediyor. Eğer gerçek kaynağını doğrulayamıyorsa da ona kendi anlamını yüklüyor. Bu zihinsel eğilim, zamanla sistemli anlatılar doğuruyor ve mitoloji doğuyor.
Bu teoriye göre mitolojik anlatılar, zihnin anlayamadığı olguları anlamlandırma çabasıdır. Bu varsayımın ne kadar gerçeği yansıttığına döneceğiz ama önce diğer teorileri hatırlayalım.
Mitolojinin kökenine dair hem antik çağda hem de modern çağda birçok teori ortaya atılmıştır. Mitlerin kökenini, işlevini ve toplumdaki rolünü açıklamaya çalışan teorileri önce çağlara ve kuramsal bağlamlarına göre hatırlayalım ve sonra bunların ne kadar tutarlı olduğunu yorumlayalım.
Doğalcı Kuram
- Allegorik (Mecazi) Teori (Antik Yunan): Stoacılar ve Theagenes gibi bazı Yunan filozofları, mitlerin doğa olaylarını veya ahlaki dersleri sembolik olarak anlattığını savunur.
- Euhumerist Teori (MÖ 4. yy): Euhemerus'a göre mitler, tarihsel kişilerin abartılıp tanrılaştırılmasından doğmuştur. Örneğin, Zeus aslında güçlü bir kraldı, sonradan tanrılaştırıldı. Bu teori, doğaüstü unsurları tamamen reddeder.
- Tarihsel-Mitolojik Okul (Romalılar) Mitlerin geçmişte yaşan gerçek olayların deforme olmuş hali olduğunu savunur.
- Max Müller: Mitler, doğa olaylarının kişileştirilmesidir. Güneş bir tanrı olur, fırtına bir öfke.
Antropolojik Teoriler:
- James Frazer: Mitler, büyü ve din arasındaki geçiş döneminde doğdu. Ritüellerle iç içedir.
- Bronisław Malinowski: Mitler, toplumsal ihtiyaçları karşılar; korkuları yatıştırır ve kültürel normları meşrulaştırır.
Psikolojik Teoriler
- Sigmund Freud: Mitler, bilinçaltı arzuların (Ödipal kompleks gibi) dışavurumudur.
- Carl Jung: Mitler, "kollektif bilinçdışındaki" arketiplerin tezahürüdür.
Ritüel Kuramı (Frazer, Harrison): Mit, ritüelin sözlü açıklamasıdır. Önce eylem vardı, sonra anlatı geldi.
Yapısalcı Teori (Claude Lévi-Strauss): Mitler, insan zihninin ikili karşıtlıkları (iyi-kötü, doğa-kültür) düzenleme çabasıdır. Mit, zihnin ikiliklerle (yaşam/ölüm, iyi/kötü) çalışmasının kültürel bir ürünüdür. Evrensel yapılar içerir.
Sosyolojik Kuram (Fonksiyonalist Teori) (Emile Durkheim, Malinowski): Mitler, toplumsal bütünlüğü sağlamak ve düzeni meşrulaştırmak için vardır. Mitoloji, toplumsal düzeni meşrulaştıran ideolojik bir çerçevedir.
Kozmolojik Teori (Mircea Eliade): Mitler, kutsal ile profan arasındaki bağı kurar; insanlara kökenlerini ve evrendeki yerlerini anlatır.
Kognitif Kuram (Bilişsel Teori): Mitler, insan beyninin örüntü arama, anlam yükleme ve neden-sonuç üretme becerilerinin doğal çıktısıdır. İnsan zihni, rastlantıyı anlamla değiş tokuş etmek üzere evrimleşmiştir.
Modern nörobilim ve evrimsel psikoloji insan beyninin örüntü arama eğiliminde olduğunu gösteriyor. Çünkü örüntüler — ister gerçek ister hayalî olsun — tehlikeyi önceden fark etmek, neden-sonuç kurmak ve karar vermek için hayatiydir. Ancak bu yetenek, çoğu zaman hataya da açıktır: Olmayanı var sanmak (pareidoli), rastlantıyı anlamlı sanmak (apofeni) ve bu anlamları nesilden nesle aktararak özünden kopartılmış mitlere dönüştürmek...
Hangi teori daha mantıklı derseniz; aslında tek bir teorinin mitoloji denen fenomenin karmaşık yapısını tam olarak açıklayamadığı aşikar. Hepsinde bir parça doğrulu payı vardır mitolojik öykülerin içerdiği gizemler hepsini aşacak kadar çok katmanlıdır.
Örneğin, "Tufan miti" hem evrensel bir kollektif sembolü, hem doğal felaket korkusunu (psikolojik), hem de toplumu bir arada tutma işlevini (fonksiyonel) bünyesinde taşır.
Bu nedenle mitolojik öykülere eklektik yaklaşım en mantıklısıdır.
Mitolojik anlatılar, insanların varoluşsal sorunlara önerdiği yanıtlardır ve her teori bu devasa yapının farklı bir yönünü aydınlatır.
Mitler, beynimizin anlam arayışı, sosyal bağ kurma ve tehditleri modelleme becerilerinin doğal bir yan ürünüdür. Bu yüzden antik mağara duvarlarından sosyal medya mecralarında kadar insanlar birer "hikaye anlatıcısı"dır.
Beynimiz, bir anlatı makinesi gibi çalışır: Belirsizliği mitlerle doldurur ve kozmolojik boşluğu kapatır, korkuları sembollerle evcilleştirir ve ölüm, kaos olgularını evcilleştirir, toplumsal bağları hikayelerle güçlendirir.
İşin yaratıcılık ve üretim boyutu böyle iken olaya bir de tersinden bakmakta yarar var. İnsanların hikayecilik merakı bazı gerçeklerin zamanla öykülerin içinde kaybolmasına da yol açmıştır.
Hemen her mitolojik anlatının ardında birer somut tarihsel çekirdek olduğuna inanıyorum. Fakat insan zihninin örüntü kurma ve anlam yükleme eğilimleri bu çekirdeği katman katman kurguyla kaplayarak bugün elimizde kalan sadece şiirleştirilmiş, sembolleştirilmiş ve çarpıtılmış birer kabuk bıraktı.
Bendeniz buna "Tarihsel Çekirdek Teorisi" diyorum.
Arkeolojik bulgular, bazı mitlerin kökeninde gerçek olaylar olduğunu kanıtlıyor. Örneğin: Antropolojik veriler, kavimlerin sözlü geleneklerinde, nesiller boyu aktarılan olayların (savaşlar, göçler) mitlere dönüştüğü gözler önüne seriyor. Yani: Mitler, abartılmış tarih olabiliyor.
İnsan Zihninin Çarpıtma Mekanizmaları vastıası ile bu tarihsel çekirdek bilişsel ve kültürel süreçlerle deforme oluyor.
A. Örüntü Bulma (Pattern Recognition): Beynimiz, rastgele olayları bile anlamlı dizilimlere dönüştürüyor (örneğin, yıldızları "takımyıldız" olarak gruplamak veya bir volkanik patlamayı "tanrıların öfkesi" olarak yorumlamak gibi... Santorini patlaması ve Atlantis efsanesi ilişkisi).
B. Sembolleştirme ve Şiirsellik. Sözlü kültürde aktarım için hatırlanabilir metaforlar gerekiyor: Gerçek bir kral (tarihsel çekirdek), "Yarı tanrı kahraman" (Herakles) haline gelebiliyor. Tarihsel bir kuraklık, "Güneş tanrısının gazabıma" (Ra'nın Mısır'a öfkesi) dönüşebiliyor.
C. Kolektif Belleğin Bozulması Chinese Whistle Effect (Kulaktan kulağa oyunu): Nesiller boyu aktarılan bir hikâye, her kuşakta ayrıntı kaybediyor ve hatta ona yeni katmanlar ekleniyor. Muhtemelen 5-6. yy'da yaşamış bir Roma-Briton liderinden bugünkü büyülü Kral Arthur efsanesi oluşabiliyor.
Kabuk metaforumuz işte bu olgulardan doğuyor. Kadim zamanlarda meydana gelen gerçek olaylardan bugün elimizde kalanın çarpıtılmış bir kabuk olduğu fikrimizi, şu örneklerle destekleyebiliriz:
Arkeomitoloji: Örneğin, Gılgamış'ın Uruk kentinin kalıntıları, mitlerdeki mekânların gerçekliğini doğruluyor ama anlatıların detayları şiirsel lisansla dolu.
Psikolojik deneyler: İnsanların olayları aktarırken %40 oranında detay eklediği veya çıkardığı deneylerde ispatlanıyor (Elizabeth Loftus'un bellek çalışmaları).
Yani somut bir olay (deprem, savaş, olağanüstü bir lider) mitolojik öykünün başlangıç noktası iken insanlar zamanla olayın ana hatlarını önemsizleştirip ona tanrılar ve mucizeler ekliyor. Toplum, ahlaki ders çıkarmak için hikâyeyi yeniden şekillendiriyor...
Artık elimizde ne tam gerçek, ne tam kurgu var. İkisinin simbiyotik bir bileşimi olan mitolojik anları ile karşı karşıyayız.
Peki "Çekirdeği" Nasıl Ayırt Edeceğiz?
Bu noktada şanslı isek bilimsel bulgular ve tarihsel yöntemler devreye girebilir.
Arkeoloji ve dendrokronoloji (ağaç halkalarıyla tarihleme): Örneğin, İzlanda sagalarındaki iklim betimlemeleri, buzul çekirdekleriyle karşılaştırılarak doğrulanmıştır.
Karşılaştırmalı mitoloji: Benzer mitlerin en eski versiyonlarını bulmak (örneğin, Hint-Avrupa kökenli "ejderha öldürme" motifi).
Kısacası, mitler tarihsel bir tohumun insan zihninin hormonlu katmanlarında doğasında aykırı büyümüş meyveleridir. Tohum gerçekti, ama ortaya çıkan meyva o tohumdan çıkması gereken meyveden çok farklı bir organik ürün.
Bu perspektiften bakınca; hem bilimsel şüpheciliği (tarihsel çekirdek arayışı) hem de insanın yaratıcılığını (sembolleştirme eğilimi) gözardı etmeyiz.
Mitolojinin büyüsü gerçek ile hayalin bulanık sınırında durmasında. Büyüsel katmanları aşabildiğimizde gerçeğe ulaşabiliriz.
Hafıza Gerçeği Değil, Hikâyeyi Hatırlar Ama Hikaye de Kulaktan Kulağa Giderken Sürekli Değişir...
Zihin, yaşanmışı değil, yaşanmış olması gerekene inandığı biçimiyle hatırlar.
Zamanla:
Ayrıntılar silinir,
Nedenler değişir,
Kahramanlar büyür,
Sıradanlık destana dönüşür.
Her kuşak, mitin üstüne yeni bir kat çıkar.
Gerçeklik, katmanların altında görünmez olur.
Mit bu hali ile şartlatanlar ve pazarlamacılar için ideal bir tüketim malzemesi oldu
Peki ardında ne kaldı?
Sadece önemi bilenlerin ulaşmaya çalıştığı gerçek.
Yaşar İliksiz - mistikalem.com
@yasariliksiz
-
15 Mayıs 2025
Sessiz Figürler, Konuşan Zamanlar: Arkeolojik Eserlerin Popüler Yüzü
- 13 Nisan 2025
- 16 Aralık 2024
-
14 Kasım 2024
Urfa Kalesi - Hz. İbrahim, Balıklıgöl - Tanrıça Atargatis, Taş Tepeler - ???
- 24 Eylül 2024
- 17 Eylül 2024
- 13 Nisan 2024
-
27 Mart 2024
Allah'a inanmak ile Tanrı'ya inanmak arasındaki farklara giriş
- 08 Mart 2024
-
17 Ocak 2024
Uzaya çıkan ilk Türk kimdi? Türklerin Uzay Gücü: Propaganda ve gerçek!
- 03 Ocak 2024
- 12 Mart 2022