İlişkilerde ideal dikkat noktası

30 Kasım 2021 Salı
İlişkilerde ideal dikkat noktası
İlişkilerde ideal dikkat noktası

İlişkiler hakkında birkaç gözlemimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Tüm ilişkiler diğerine dikkat vermemizle başlıyor. Dikkat ise bakmakla. Baktığımız, dikkatimizi yakalarsa seyir temaşaya dönüşüyor, temaşa ise etkileşimi güçlendiriyor.

Yani ilişkinin romantik ya da dostane, konsepti fark etmeksizin, gözlerimiz hayatı tararken bir sebepten birinde durunca, bakmaya devam edersek zevk almaya başlıyoruz, zevk alışımız da duygularımızı o kişiye karşı güçlendiriyor.

İki kişiden biri bakıyor diğeri bakmıyorsa ya da bakışın farkında dahi değilse; etkileşim fantezi olarak, yani bir kurgu biçiminde, realitede neredeyse var olamayacak şekilde gerçekleşiyor. Platonik aşklar, idollere, meşhurlara duyulan hayranlık bu konsepte giriyor. Nasıl bir düzlemde durduğunu göz ardı ederek sadece karşımızdaki kişiye bakıyoruz. Böylece bize soyutlanmış bir karakter olarak gözüken diğerini, kendi fantezimize oturtuyoruz. Bu tip ilişkiler genelde bakanın, baktığının gerçeği ile yüzleşerek bu rüyadan hüsranla uyanması ile son buluyor. Gündüz düşlerimize uygun biçimde kesip biçtiğimiz ve kendi kendimize yakınlaşıp, bağ kurduğumuz kişi bize gerçek hayatta hayalimizdeki gibi davranmadığında yıkılıyoruz. Bu yıkılma bir açıdan iyi oluyor çünkü bizi gerçeğe geri getiriyor, öte taraftan böyle ilişkiler uzun soluklu ya da kalıcı olmuyor.

İki kişi de sadece birbirine bakıyorsa; böyle ilişkilerde genelde gerçekten birlikte sapılıyor ve aynı şekilde bunlar da hüsranla bitiyor. İki kişi, gerçekliği neredeyse tamamen reddedecek biçimde sadece birbiriyle etkileşime giriyor: mesela yasak ilişkiler bu konsepte iyi uyuyor. Aslında olamayacak bir ilişki, herkesten, tüm şahitlerin bakışından uzakta, gizlice, bir nevi alternatif evrende yaşanıyor. Ancak gerçek er geç onları buluyor ve bu alternatif balon patlıyor. Yani bir şey ya da biri bu ilişkiyi görüyor ve dışarıdan gelen bu bakış, iki tarafı da gördükleri rüyadan uyandırıyor. Gerçi genelde taraftan biri daha önce uyanıyor ve diğeri hala uyumaktayken sahneyi terk ediyor. Hem yasak hem de unutulması en güç ilişkiler genelde bu kategoriden çıkıyor. Uyanamayan kendini rüya ortasında üstü açık terk edilmiş gibi hissetmeyi aşmakta güçlük çekiyor, bu yüzden de hala çok sevdiğini sanarak diğerini unutamıyor, aslında özlediği ise rüyası. İlk uyanansa yaşadığı fanteziden suçluluk duyup diğerini bir daha asla yanına yaklaştırmıyor.

Gelelim sonuncu ilişki tipine: iki kişi bir üçüncü görevi gören şeye ya da kişiyee bakıyor ve bakışları o şeyden sekip birbirine düşünce, birbirlerini görmeye başlıyorlar: bana göre en ılık, besleyici ve uzun soluklu olabilecek ilişki tipi bu. Çünkü bu ilişki tipinde iki bakış, onları birleyecek bir hedefin, niyetin, hayalin, davanın, üzerinde. Bu onlara ortak mücadele imkânı veriyor. İşin içine ortaklık girdiği için de duygular olduğu kadar tarafların kapasiteleri de değerlendirildiğinden, ilişkide akıl da mevcut oluyor. Örneğin okul ve iş arkadaşları. Evlenmek ve düzen kurmak arayışında olanların bir araya gelmesi. Bir dava için birlikte çabalayan yoldaşlar. Hayatta benzer beklentiler içinde olanların birbirini bulması. Bu ilişki gerçekçi, gerçeklikte, işlevsel ve el ele. Böyle bağlarda diğerini zaten ait olduğu konsept içinde gördüğümüz için, onu gerçeklikten soyutlayıp fantezi nesnesi haline getirme riski de epey düşük. Bu bize diğerini gerçekte, gerçekten sevme, takdir etme, beğenme ve ona hayranlık duyma imkânı veriyor. Gerçeklikte, gerçek çıkarlar üzerine kurulan ilişki ise daha uzun soluklu ve net oluyor.

Nihayetinde bu tiplerin hepsini hayatın bir noktasında deneyimliyoruz. Hepsi besleyici ve öğretici, hepsi bize bir biçimde katkı sağlıyor ama en uzun yolculuklar, en uzun yoldaşlıklar üçüncü tip bakış ile gelenlerle oluyor. Bizi birbirimize aşktan, arzudan, tutkudan çok davalarımız bağlıyor.