Ruhsal

'Bunu istiyorum' dediğinizde aslında neyi istiyorsunuz?

Bu nedenle “an’ı bilinçli olarak yaşamak”, yalnızca mistik bir öğreti değil; beynin işleyişini dikkate alan nörobilimsel bir gerekliliktir. Zihin, gerçekliği yalnızca şu anda algılayabilir.

Bunu istiyorum dediğinizde aslında neyi istiyorsunuz?

Biyopsikososyal Tıp doktoru, birey/aile danışmanı, sosyolog, felsefeci, yazar "Endişesiz İlaçsız" ve "İlişkilerin Karanlık Kuyuları" kitaplarının yazarı Doç. Dr. Şafak Nakajima'dan insanın beklentileri ve gerçekliğine dair iki önemli yazı: 

ZİHNİN TUZAĞI: TANIDIK OLANI ARAMAK

Ne istediğinizi belirleyip onun peşinden gitmenin, hayatınızı iyileştirmenin en doğru yolu olduğuna inanıyor olabilirsiniz. Oysa nörobilim, zihnin çoğu zaman belirsizlikten kaçmak için tanıdık olana yöneldiğini ve bunun bizi geçmişin tekrarına sürükleyebileceğini gösteriyor. Böyle bir durumda, hedef sandığınız kadar işlevsel olmayabilir.

Örneğin; yıllar önce tutkuyla seçtiğiniz bir meslek, bir dönem size kimlik ve anlam kazandırmış olabilir. Ancak artık sizi tüketiyor, ruhsal sağlığınızı zorluyor ve yaşam enerjinizi söndürüyorsa, o yolda ısrar etmek yalnızca bir hedefe sadakat değil; zihnin geçmişe saplanmış bir versiyonuna hizmet etmektir.

Benzer şekilde, bir zamanlar derin bağlar kurduğunuzu düşündüğünüz bir ilişki, artık sizi küçülten, değersiz hissettiren bir döngüye dönüşmüşse; hâlâ o ilişkiyi "birlikte kurulan hayaller uğruna" sürdürmek, aslında geçmişte kalmış bir ihtiyaca tutunmaktan ibarettir.

Beynin temel işlevlerinden biri, belirsizlikleri azaltmaktır. Tanımadığı ya da daha önce deneyimlemediği bir durumu “riskli” olarak kodlayabilir. Bu nedenle hayat planladığınız gibi gitmediğinde, zihniniz hızla “başarısız oldum” hissine kapılabilir.

Oysa tam da o sırada belki, size gerçekten daha uygun bir yaşam biçimi ortaya çıkmaktadır. Ancak zihniniz, sırf yeni ve bilinmedik olduğu için bunu tehdit olarak algılar ve reddeder. Çünkü insan, ne kadar zarar verse de alıştığı her şeye ‘ev’ diyebilir; acıya bile.

Endişesiz İlaçsız kitabımı okuyanların da hatırlayacağı gibi, beyin evrimsel süreçte farklı dönemlerde gelişen üç ana tabakadan oluşur. İlkel beyin (beyin sapı) hayatta kalmaya ve reflekslere odaklanır. Limbik sistem, duyguları ve hafızayı yönetir. En son gelişen prefrontal korteks ise plan yapma, akıl yürütme ve karar alma gibi üst düzey işlevlerden sorumludur.
Geleceğe dair bir tercih yaptığımızda devreye giren yapı, bu en gelişmiş sistem olan prefrontal kortekstir. Ancak o da verilerini geçmiş deneyimlerden alır; üstelik büyük ölçüde limbik sistemin kaydettiği duygusal hafızaya dayanır.

Bu da gösteriyor ki “bunu istiyorum” dediğimizde, çoğu zaman geçmişte bize tanıdık ve güvenli gelen bir şeyi yeniden arzuluyor olabiliriz. Gerçek ihtiyaçlarımız değil, eski duygusal izler kararlarımızı yönlendirebilir.

Bu nedenle “an’ı bilinçli olarak yaşamak”, yalnızca mistik bir öğreti değil; beynin işleyişini dikkate alan nörobilimsel bir gerekliliktir. Zihin, gerçekliği yalnızca şu anda algılayabilir. Ne geçmişe takılarak ne de gelecekle ilgili senaryolara kapılarak kendimize gerçek bir yön bulabiliriz.
Zihinsel yanılgılardan sıyrılmanın ve yaşadığımız anla gerçek bir temas kurmanın yolu, farkında yaşamaktır. Farkındalık, beynin en güçlü ama en az kullanılan yönüdür; üstelik istenirse öğrenilebilir bir beceridir.

KENDİNİ BULMAK DEĞİL, İNŞA ETMEK

Hepimiz hayatın bir noktasında kendimizi bulmaya çalışırız. Sanki eksik bir parçayız ve bir yerlerde, bir şey bularak ya da bir şeyin içinde tamamlanacağımıza inanırız. Oysa George Bernard Shaw’un dediği gibi: "Hayat, kim olduğunu keşfetmek değil; olmak istediğin kişiyi inşa etmektir."

Kim olduğumuzu, neye dönüşeceğimizi ya boyun eğerek ya baş kaldırarak biz belirleriz. Seçimlerimiz, kararlarımız, vazgeçişlerimiz ve çabalarımızla her gün kendimizi yeniden şekillendiririz.

Eğer gerçek bir hayat sürmek, kendimiz olmak istiyorsak bir başkasının kalıplarına sığmaya çalışmak yerine, kendi yolumuzu çizmeli ve kim olmak istiyorsak onu inşa etmeliyiz.
Çünkü varoluş, bulunmayı bekleyen bir şey değil; emekle, tutkuyla ve cesaretle adım adım inşa edilen bir süreçtir.

Peki, siz bunu yaptınız mı?

Kendinizi inşa ederken hangi kararlarınız sizi siz yaptı?
Hangi seçimleriniz bugünkü halinizi belirledi?

Sözün üzerine genellemeler ve felsefi yorumlar yapmak yerine yaşamınızdan gerçek örnekler verirseniz, başkalarına ilham kaynağı olabilirsiniz.

*************************************************

Yazarın Biyopsikososyal Tıp Modelini; bu modeli geliştirmesine kaynaklık eden eğitim ve mesleki birikimini, kitaplarını, yazılarımı ve çalışma alanını daha yakından tanımak için bireysel sitesini ziyaret etmeyi unutmayın: 
www.safaknakajima.com

Yorumlar