14 Aralık Güneş Tutulması ve 21 Aralık Jüpiter-Satürn birleşimi

13 Aralık 2020 Pazar
14 Aralık Güneş Tutulması ve 21 Aralık Jüpiter-Satürn birleşimi
14 Aralık Güneş Tutulması ve 21 Aralık Jüpiter-Satürn birleşimi
  • 4 Aralık Güneş Tutulması (Yay Burcu Sürecinde)
  • 21 Aralık Jüpiter-Satürn birleşimi (Kova Burcu Sürecinde)
  • 30 Aralık Dolunay (Yengeç Burcu Sürecinde)

14 Aralık Güneş Tutulması 23 derece Yay burcu sürecinde “Satürn” gezegeninin kısmi asaletinde tezahür ediyor. Güneş tutulmasının yönetici gezegeni ise; “Jüpiter”. Jüpiter ve Satürn birleşim halinde Oğlak Burcu sürecinde son valslerini tezahür ettirirler iken efendim Yeniay ın ışığına, Mars gezegeni üçgen açı ile dansın eğitimsel genliğini genişletiyor.

“İnsan kararlılığına inanın. Tarih boyunca göstermiştir ki; insan iradesi bilinen tüm silahlardan daha güçlüdür.” der Dalai Lama.

“İmkansızı gerçekleştirmenin ilk yolu: ‘mümkün olduğuna’ inanmaktır”  diyordu Harikalar Diyarındaki Alice'in babası. Peki bizler yaşam döngümüzde mümkün olabilirliliklere ne kadar inanıyor ve risk almayı seçiyoruz? 

Bugüne değin; Samanyolu galaksisinde yer alan dünya gezegeninde, beden almamıza vesile olmasını seçtiğimiz ebeveynlerimiz, öğretmenlerimiz, arkadaşlarımız, komşularımız, toplumun her bireyi birşeylerin nasıl ve ne ölçüde olmasına dair bilinçli/bilinçsiz zihnimize birtakım tohumlar ekti, şimdi bu tohumların köklerinden özgürleşme, yeni harikalar diyarlarını, öz doğamızı bireysel özgün irademizin keskinliği ile keşfetme zamanı, bu sizin rüyanız ve bundan sonrasına siz karar vereceksiniz diyor 14 Aralıkta Yay Burcu sürecinde tezahür eden Güneş Tutulması, beyaz tavşanımızı takip ediyoruz ve hoop ağaç kovuğundaki delikten yuvarlanmaya başlıyoruz… 

“Özgürlük hiçbir bağlılığımızın olmadığı anlamına gelmez; özgürlük aslında seçebilmektir ve kendimizi, kendimiz için olan en iyi şeye teslim etmektir.” demiştir Paulo Coelho

14 Aralık Güneş Tutulması 23 derece Yay burcu sürecinde ‘Satürn’ gezegeninin kısmi asaletinde tezahür ediyor. Güneş Tutulmasının yönetici gezegeni ise; ‘Jüpiter’.  

Jüpiter ve Satürn birleşim halinde Oğlak burcu sürecinde son valslerini tezahür ettirirler iken Yeniay ın ışığına, Mars gezegeni üçgen açı ile dansın eğitimsel genliğini genişletiyor.

Yeniay ın antisya noktası (7 derece Oğlak Burcu sürecinde), Boğa burcu sürecinde ilerleyen biricik dehamızın simgesi kozmik şakacı Uranüs gezegeni ile üçgen açı kuruyor ve öz-değerimizin biricik, eşsiz ışığını bütünü ile dünya toprağında yansıtabilmemiz için gölgelerimizi olduğu gibi kabullenmemizi söylüyor.

Evet! Harikalar Diyarı serüveni, ‘Muhteşem Gün’ (Jüpiter-Satürn birleşimi) adına başlıyor! 

Muhteşem Güne (21 Aralık, Kova burcunda Jüpiter/Satürn birleşimi) değin bizler de Alice gibi kahvaltıdan önce imkansız 6 şeyin mümkün olabileceğine inanarak kendi harikalar diyarımıza doğru bir keşif yolculuğuna çıkalım mı?  Kendi öz harikalar diyarımızda keşfettiklerimizin doğası ile temasımız 2021 yılının ilk 6 ayının da ana zeminini oluşturuyor. 

Harika bir başlangıç için risk almaya ne kadar gönüllüsünüz? 

Güneş Tutulmasının genel dinamiklerine 6 ana maddede bir göz atalım mı ?

(Tabi bu Özge nin 6'lısı, sizler de kendi maddelerinizi oluşturun, lütfen. Yazının ilerleyen bölümünde kendi 6'nızı oluşturmak üzere ipuçları yer alıyor, haydi öyle ise macera başlasın!)  :

  • 1)  Hakikatın oku ile ölümü, öldürebilecek bilince sahibim (Güneş, Ay birleşimi =Tam Güneş Tutulması/Yay Burcu sürecinde).
  • 2)  Sağduyulu bir biçimde bilincimin doğasını keşfetme odağı ile gözlemleyebilirim (Yeniay ın ışığı Merkür gezegeni ile birleşiyor).
  • 3)  Hedeflerim doğrultusunda azimle, sebatla sağlam ve esnek adımlar ile yol alır iken, her an var olduğum zaman ve mekanın realitesini merhametin, şefkatin gücü ile kucaklayabilirim (Jüpiter, Satürn birleşimi Oğlak Burcu sürecinde).
  • 4)  Korkularımın zeminindeki  toplumsal tabuları yoğun bir biçimde algılıyorum ve bu tabuların duygularımın dönüşümünü desteklediğinin bilincindeyim (Yeniay ın ışığının Pluton ile yarı altmışlık açısı).
  • 5)  Evrensel öz kimliğimin önünde sis perdesi oluşturan bağımlılıklarım ve bağlılıklarımdan arınabilir ve ilahi sevginin ışığında teslimiyet bilinci ile ilerlemeyi seçebilirim (Yeniayın ışığının Neptün gezegeni ile gerçekleştridiği kare açı) 
  • 6) Sağlıklı olma halimi (fizyolojik-duygusal-zihinsel ve tinsel boyutlarda dengede olma) desteklemeyen düşünce ipliklerini özümdeki iradenin keskin ışığı ile kesip atabilirim, böylece harikalar diyarında özgür iradem ile var olabilirim. (Yeniayın ışığının Mars gezegeni ile üçgen açısı).

Zodyak çemberinin iyimser, doğru-dürüst, ılımlı doğasında, varlığı deneyimlere ilhamla yönelten değişken enerjinin tazeleyici ve yenileyici keşfetme zeminini ışıyan ‘dünya vatandaşı’ olma bilincini simgeleyen Yay Burcu sürecinde, Ay (anima) ve Güneş (animus) , Güney Ay Düğümü yönünde birleşiyor üstelik  Tanrıların Habercisi (Merkür) de onlara ilhamın ateşi ile bilinç doğamıza şahit olabilmemiz için eşlik ediyor. Yay burcu; yaşamımızın anlam arayışını, sınırları aşma yönündeki hevesimizi, risk almaya eğilimli olduğumuz temaları, keşfetme odağımızın ateşini, inançlarımızı, ideolojilerimizi, bireysel-toplumsal felsefemizi en önemlisi de ölümden sonra yeni bir yaşam döngüsünün var olduğu gerçekliğini ışıyarak ölümün yaşamın bir parçası olduğunu, fizyolojik ölümün ardından yeni bir döngüde, yeni bir doğum olduğunu hatırlatarak, varoluşun sonsuz döngüselliğini sembolize etmektedir.Yay burcu sürecinde yaşama ilişkin prensiplerimizi deneyimlerimizin sentezi sonucunda belirleriz, Oğlak burcu sürecinde ise bu prensipleri belirli yapılar zemininde inşa ederiz. Güney Ay Düğümü yönünde tezahür eden Güneş Tutulması, ejderhamızı ne kadar iyi tanıdığımız ile bizleri yüzleştiriyor. Kuzey ve Güney Ay Düğümleri; Ay ın Dünya çevresindeki yörüngesinin, Dünya nın Güneş çevresindeki yörüngesi ile kesişmesi sonucu oluşmuş noktalardır. Ay düğümleri; ejderha ile sembolize edilir. Ejderhalarise “yaşam soluğunu” simgelemektedirler. Ejderhanın ağız kısmı; Kuzey Ay Düğümü ile ilişkilendirilmiştir, alış noktasıdır. Ejderhanın kuyruk kısmı, ise bırakma noktası olarak Güney Ay Düğümü ile ilişkilendirilmiştir. 

Ne kadar alabiliyoruz? Ne kadar verebiliyoruz, bırakabiliyoruz? Yaşamın öz dokusu, öz tınısı ile ne kadar ayrışıyor ne kadar buluşabiliyoruz? Nefesinizi izleyin lütfen, ne kadar derin bir biçimde nefesinizden özgürleşebilirseniz o denli güçlü ve doygun bir biçimde nefes ile buluşabiliyor olduğunuzu gözlemleyin. Yaşam döngümüzdeki hedef; Kuzey Ay Düğümü yönünde daimi bir ilerleyiş değildir! Her zaman hatırlanmalıdır ki; tam hedefimizi  vurmak için bir oku geriye doğru güçlü bir konsantrasyon eşliğinde çekmeliyiz. Öyle ise, mevcut yaşam döngümüzde hafızamızda yeni açacağımız yetenek kapıları için zaman zaman geçmiş yaşam döngülerimizde çok iyi bildiğimiz kapıların içeriğinde özümsediklerimizden yararlanmak esastır. Bu bağlamda Kuzey ve Güney Ay Düğümleri arasında bir sarmal dokumak işlevsel olabilir, tıpkı Alice gibi Harikalar Diyarına geçiş için bazen bir iksir içerek küçülmemiz, bazen ise tılsımlı bir kek ısırığı ile büyümemiz gerekliliğini hatırlamalıyız. Geçmiş yaşam döngülerimizde edindiğimiz tecrübeler ile şimdiki yaşam döngümüzdeki yeteneklerimizi birleştirmeyi seçersek daha doğru ve gerçekçi bir biçimde yaşam doyumunun tadına bakabilmek adına kendi harikalar diyarımızın kapısını açabilir ve öz hakikatimizi ifade edebiliriz, bir başka deyim ile kaderin niyete olan aşkına tanıklık edebiliriz.

Yeni bir yaşam döngüsüne merhaba demenin eşiğinde iken, bizleri yaşamı doya doya hissetmekten alıkoyan gölgelerimiz ile bütünleşmeye, egomuzun ötesine bir adım atarak içimizdeki Jabberwocky'yi (Alice in Harikalar Diyarında öldürdüğü ejderhanın ismi) temsil eden korkularınızı, bağımlı olduğunuz inanç kalıplarını öldürebilmeye cesaretimiz var mı? Korkularımızı, işlevsel olmayan bağlılıklarımızı yok edecek tek güç; özümüzdeki saf bilinç irademizin inanç ışığı ile ışıldayan kılıcımız.  Hatırlayalım ki;  ölüm sadece bir ‘yenilenme süreci’dir, zamanın dikey boyutunda tezahür eden ‘dönüşüm süreci’dir.  

“Korku kendi başına yoktur, yalnızca birşeyle ilişkili olduğunda vardır. 

Korku, bir fikrin, bir insanın, bir eşyanın kaybı vb. ilişkili olarak ortaya çıkar. 

Toplumun görüşünden, insanların diyeceklerinden, işini kaybetmekten azarlanmaktan ya da rahatsız edilmekten korkulur. Korkunun, derin ya da yüzeysel çeşitli biçimleri vardır, ama bütün korkular bir şeyle ilişkilidir. Öyleyse “korkudan kurtulabilir miyim?” diye sorduğunuzda aslında ‘bu ilişkiden kurtulabilir miiym?’ demektir.” 

EPİFİZ BEZİNDEKİ DENGE HALİ KORKU İLLÜZYONU YOK EDER 

Her birimizin özünde beslediği soyut ya da somut korkuları var. Kimimiz başarısız olmaktan, kimimiz yılandan-köpekten-kediden, kimimiz kapalı bir mekanda kalmaktan, kimimiz ise rededilmekten korkuyor... Tüm korkularımızın kökünde ölüm korkusu var oluşunu sürdürmektedir. Yaşamı yaşamayı seçmediğimiz için genellikle her birimiz ölümden(yenilenmekten)korkarız. Her doğum bir ölümdür. Doğarken ana rahmindeki çevremizden ayrışır ve plasentamızı (ilk eşimizi) bırakarak doğarken ölürüz. Sonrasında ise her nefes verişte süptil bir düzeyde ölümü deneyimlemekteyiz. Kendimizi olduğumuz gibi kabul ederek yaşamla birlikte akmayı seçmediğimiz anlarda korkularımızı besleriz. Özümüzdeki zenginliği can bulduğumuz Dünyaya nasıl sunacağımızı bilemediğimizden kendi kendimize engeller oluşturur ve zihnimizde korku illüzyonları oluşturmaya başlarız.  Hangi metodu denerseniz deneyin isterseniz yıllarca psikoterapi seanslarına gidin eğer epifiz bezinizi dengelemek üzere hem sözel hem de davranışsal boyutta uygulamalar gerçekleştirmezseniz korkularınız bir ömür boyu gölgeniz olarak var oluşlarını sürdürürler. Epifiz bezi; zihnin gözüdür. Ünlü Fransız filozof Rene Descartes’in deyimi ile, “ruhun koltuğudur”. Epifiz bezi(pineal bezi), omurgalıların beyinlerinde yer alan yaklaşık olarak mercimek tanesi büyüklüğünde çam kozalağına benzer bir yapıya aynı zamanda endokrin sistem üzerinde yüksek kontrole sahip çok önemli iç salgı bezimizdir.Vücudumuzda melatonin adı verilen, büyüme hormonu epifiz bezi tarafından salgılanmaktadır. Melatonin, bedenimizin günlük ritmini düzenlemekte ayrıca cinsel gelişimimizde önemli bir rol oynamaktadır. Epifiz bezimizin dengeli olması; ruh ile beden arasında denge sağlar böylece farkındalığımız artar. Epifiz bezimizin dengeli çalışması için düzenli olarak meditasyon uygulamanın faydaları araştırmalar tarafından ispatlanmıştır. Düzenli meditasyon uygulamaları sayesinde bilinç düzeyi genişlerken; ebedi varlığımıza ilişkin farkındalığımız artar böylece zihin daima şimdi ve burada “an”ı deneyimler. An da olan bir zihin korku üretemez çünkü korku senaryoları üreten bir zihin ya geçmişte ya da gelecekte var olmaktadır. 

KORKULARIMIZ BAĞIMLILIK OLUŞTURUR...

Yaşamı hissetmekten korktukça dış dünyadaki nesnelere ve bazen en yakımızdaki kişilere yönelik bağımlılıklar geliştiririz sonrasında ise sindirim sistemi sorunları (kabızlık, mide ülseri, reflü…), insulin direnci ve diyabet, ödem, aşırı kilo, bağışıklık sistemi sorunları, kronik baş ağrıları, fibromiyalji, uyku bozuklukları, bitkinlik-halsizlik, panik bozukluk, depresif bozukluk gibi fizyolojik ve ruhsal boyutlarda organizmamızın bize seslenişleri ile yarattığımız illüzyonlardan uyanmaya korkularımız ile yüzleşmeye yönelik davetyiyeler alırız. Korkularımızın bir diğer ana kaynağı bizim dünya gezegeninde beden almamıza vesile olan kişi (anne) ile koşulsuz sevgi ve güven zemininde köklenmemiş ilişkimizdedir. Annemiz ile ilişkimizde deneyimlediğimiz yetersizlikten kaynaklanan boşluğu doldurmaya yönelik çaba sürecinde korkular yaratarak kendimizi beslemeye çalışırız. Çünkü kendimizi olduğumuz gibi sevmeyi ve kabul etmeyi bilemeyişimiz; bedensel ve ruhsal şikayetler aracılığıyla kabul, ilgi ve sevgi arayışına yönelmemize neden olmaktadır. Annesi tarafından koşulsuz sevgi ve güven zemininde beslenen ve desteklenen bireyler özlerindeki zenginliği özgecilikle Dünya insanlık aileleri ile paylaşmayı tercih etmektedirler. Annemiz ile ilişkimiz her ne düzeyde olursa olsun onu bağışlamamız ve affetmemiz çok önemlidir. Çünkü annemiz bizim Dünya ya açılan kapımızdır, ona daima şükranla ve sevgiyle yaklaşmalıyız ki yaşam bize şükran ve sevgiyle yaklaşsın. Bizler annelerimize nasıl davranıyorsak, yaşam da bize aynı şekilde davranır. Anne demek yaşam/hayat demektir! Hayatı gerçekliğin boyutundan algılamak niyetinde isek, düşüncelerimizi boyunduruk altına almayı hatırlamalıyız, peki bu süreci nasıl gerçekleştirebiliriz? 

Öncelikle özümüzdeki ışık kahramana soralım bakalım:  “Bir kuzgun neden çalışma masasına benzer?” (Charles Lutwidge Dodgson)

Gerçek; ölümü hükümsüz kılan tek güçtür. Gerçekliği deneyimlemek ise zihnimizi ne ölçüde boyunduruk altına alabildiğimiz ile eş orantılıdır. Düşüncelerinizi izleme gücüne ne kadar hakimsiniz? 

"Dışarıdaki olaylar üzerinde değil, kendi zihnin üzerinde hakimiyetin var. Bunu fark ettiğinde dayanma gücü bulacaksın." demiştir Marcus Aurelius.

“Kuzgun, dikkatin önemini sembolize ederken bizlere; kalıplaşmış düşüncelerimizi yeniden değerlendirmemizi, bu kalıplaşmış düşüncelerin özümüze uzanan biricik yolculuğumuzun öz niyetine ne ölçüde uyumlu olup olmadığını tartmamızı hatırlatan bir simgedir. Kuzgunlar; tek boyutlu düşünce sistemimizin, dünya boyutundaki sınırları aşan bir uzayda kendimizi tanımamıza vesile olacak bilgeliği uyandırma amacını taşıyarak, yeni olan şeylerin doğmayı beklediği ana rahmindeki karanlığı temsil ederler.” (Chopra, D. (2005). Yeter ki İste. Omega Yay., İst.'dan alıntı)

Çalışma masalarımız, bizlerin zihinsel ve duygusal bedenlerimizin somut halini yansıtmaktadırlar. Güneş Tutulmasının anının tezahür haritasına baktığımızda; tutulmanın, sağlığı, çalışma metodolojilerimizi, hizmet sunma alanımızı temsil eden ‘köleler evi’ olarak nitelendirilen ve bizi zayıf düşüren her türlü etmeni gösteren 6. evde tezahür ettiğini görüyoruz. Örneğin Mars gezegenin doğası 6. evde rahat  bir biçimde fonksiyonunu gerçekleştirir, çünkü Mars gezegeni ‘sağlıklı bir ben bilinci’ oluşturmayı hedefleyerek inisiyatif alır dolayısı ile sağlıklı olmayan herşeyi, kölelik bağlarını kudretin kılıcı ile en rahat bu evin zemininde kesip atarak bilincin doğasını saf farkındalığa uyandırabilir.

Bizleri; özgün bir dünya vatandaşı olmayı deneyimlemekten alıkoyan en önemli unsur: odağımızın/ dikkatimizin dağınıklığı değil mi? 

Şimdi Yeniayın ışığına Mars gezegeninin Jüpiter doğasının lütufkar  dokunuşu ile; dikkatimizi dağıtan unsurları (inançları, ideojileri, felsefeleri) geniş bir boyutta farkında olarak boyunduruk altına alma, ejderhanın kuyruğunu kesip atma vakti! 

“Alice:  ‘Ne acayip saat!’ diye bağırdı. “Bu ayın günlerini gösteriyor da saati göstermiyor.

Şapkacı mırıldandı:  “Neden gösterecekmiş? Senin saatin hangi yıl olduğunu belirtiyor mu?”

Alice: Ne münasebet, diye cevap verdi. Ama bunun sebebi var. Çünkü bir yıl boyunca aynı durumda kalır. Bu da çok uzun bir zamandır.

Şapkacı, başını salladı: Benim saatim de öyle işte.” Charles Lutwidge Dodgson 

Deneyimlediğimiz zaman-mekan realitesinde vakitin yoğun baskısını deneyimliyor olabiliriz; sanki zamanın bir realitesinde tutuklu kalmışız gibi değil mi? Alice Harikalar Diyarında; şapkacı-tavşan ve farenin sürekli yenileyen çılgın çay saati döngüsünü sürekli tekrar etmeleri gibi…Nitekim, Güneş Tutulmasının yönetici gezegeni; Jüpiter ile tutulmanın kısmi asalat derecesinde yer alan Satürn gezegeni; sarp kayalık yamaçlarının zirvesini, bireysel kimliğimiz ile toplumsal kimliğimizin evlilik akdini temsil eden Oğlak burcunun disiplinli ve sabırlı doğasında hedeflerine odaklı bir biçimde birleşiyorlar. Bu süreçte tıpkı doğum sürecinde deneyimlediğimiz rahim kaslarının eş zamanlı olarak kasılıp (Satürn), genişlemesini (Jüpiter) deneyimleyerek harikalar diyarımızın kanalında istikrarla ilerliyoruz. Hatırlayalım ki; doğum sürecinde zaman kavramı yoktur, her insan varlığı seçtiği zamanın kalitesinde dünyaya merhaba demektedir.  Bu kanaldaki yolculuğunuzdaki sıkışmışlık hissi belki de gerçekten içimizde yükselen gerçek eylemlerimizi tezahür ettirmemizin yönünde bir destektir, ne dersiniz? Zamanın hızlı aktığını deneyimliyor isek, gün içerisinde gerçekten bizim için önemli  olduğunu düşündüklerimizi gerçekleştirmeyi seçeriz değil mi? Ve bir süre disiplin ile bu süreci sürdürdüğümüzde bize iyi gelen, bizim için önemli, değerli olanlar ön plana çıkmaya başlar ve gerçkte en temelde neye ihtiyacımız olduğunu duyumsarız sanırım, ne dersiniz? Böylece gerçek olan ile gerçek olmayan arasındaki sis perdesi incelir. Harikalar Diyarına uzanan yolculuğumuzdaki acı ve hayal kırıklığı deneyimlerinin ana mesajı; var olan ve çok alıştığımız şapkamızın formunun değişmesi gerekliliği yönünde, bir önceki yazımda bahsettiğim üzere zihinsel boyutta moda akımı çoktan değişti siz henüz öz şapka modelinizi seçmediniz mi? Ne diyordu şapkacı: “Herkes gider trenle, atla ancak en iyi seyahat şekli kesinlikle şapkadır, şapka!” 

ZİHİN GÖZÜNÜN ÖNÜNDEKİ PERDEYİ AÇMA SERÜVENİ: MEDİTASYON

Ay gibi soğuk ışık; tekrarlayan eylem döngüsünün zihinsel izlerinden arınmamıza yardımcı olur, içsel olarak bu ışığı yakmanın en muhteşem yolu; sistematik bir biçimde meditasyon uygulamaktır. Meditasyon, yaşamın farklı boyutlarına yeni bakış açıları ile yaklaşmamızı ve gündelik varoluş akışımızda çoşkulu, verimli, mutlu olma halimizi destekleyen öz benliğimizin gıdasıdır. Meditasyon aracılığı ile zihnimizdeki sis perdesi aralanır ve öz ile temas sınırlarımız düzenli pratikler sayesinde güçlenir. Bilimsel araştırmalar; DNA nın ışık ve ses frekanslarını kullanarak dönüştürebileceğini gösteriyor. Bu süreçte öncelikle içsel diyaloglarımızı gözlemlemek bu diyalogları  dönüştürmek için ‘mantra’lar eşliğinde meditasyon uygulamak işlevsel olacaktır. Herşey her an titreşim halindedir. Herşey, kendisini titreşimsel genliği ile ifade eder. Bu bağlamda mantra kelimesini; “aklın enstrümanı” olarak, saf bilinç doğamız ile birleşmemizi sağlayan evrensel bir dönüşüm aracı olarak nitelendirebiliriz. Sürekli yenilenen ses dizilimleri, zihnin doğasında kendi atmosferlerini yaratırlar ve beyinde nöronlar arasında yeni bağlar dokunur, böylece düşünce boyutu değişir yavaş yavaş alışkanlık döngüsü değişmeye başlar düzenli disiplinle meditasyon uygulanmaya devam edildiğinde yeni alışkanlık döngüsünün oluşması ile kader adı atfedilen ‘alışkanlık döngüsü’ yepyeni bir boyutta var olmaya başlar başka bir deyim ile gözlemcinin bilinç doğası değişmiştir.   

IŞIK OLSUN