Ruhsal

Sosyolog gözüyle Sessiz İstifa: İşyerinde duygusal geri çekilme trendi

Neden başkasını sengin edelim mantığı ile değişen çalışma etiği ile Y kuşağı ve Z kuşağı iş hayatını yeniden şekillendiriyor. Sessiz İstifa akımı iş hayatını dönüşüme sürüklüyor.

Sosyolog gözüyle Sessiz İstifa: İşyerinde duygusal geri çekilme trendi

Modern çağda iş dünyasının köklerini sarsan ve "sessiz istifa" olarak adlandırılan yeni bir olgunun yaygınlaştığı dikkat çekiyor. Genç kuşak çalışanlar arasında ortaya çıkab trend, geleneksel çalışma etiğini sorgulatırken, işverenler için de yeni bir adaptasyon süreci oluşturuyor. 

Sosyolog Prof. Dr. Barış Erdoğan, bu sosyolojik değişimin derinlemesine analizini yaparak, çalışma hayatının geleceğine dair ipuçları verdi:

***************************************

Sessiz İstifa Kavramı nelerden besleniyor?

"Sessiz istifa" olarak adlandırılan yeni nesil çalışma anlayışı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de giderek yaygınlaşıyor. Özellikle büyükşehirlerde gözlemlenen bu durum, genç kuşakların iş hayatından beklentilerini kökten değiştiriyor. Artık çalışanlar sadece görev tanımlarıyla sınırlı kalmayı tercih ederken, işverenlerin "yeni nesil bir tuhaf" serzenişleri bu dönüşümün boyutlarını gözler önüne seriyor. Bu değişim, çalışma hayatının güvencesizleşmesi, emeğin karşılığının ödenmemesi ve geleceğe dair bir perspektif sunulmaması gibi temel sorunlardan besleniyor.

***************************************

Değişen Çalışma Anlayışı ve "Sessiz İstifa" Kavramı

Günümüz iş dünyası, küresel çapta ve Türkiye özelinde köklü bir değişim sürecinden geçiyor. Bu değişimin en dikkat çekici yansımalarından biri ise "sessiz istifa" (quiet quitting) kavramının yaygınlaşması. Peki, sessiz istifa nedir ve çalışma hayatını nasıl etkiliyor? Basitçe ifade etmek gerekirse, sessiz istifa, bir çalışanın işinden tamamen ayrılmadan, sadece görev tanımında belirtilen sorumlulukları yerine getirmesi, "fazladan" çaba göstermemesi ve iş-yaşam dengesini kendi lehine olacak şekilde yeniden kurgulaması anlamına geliyor. Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, bu olgunun ardındaki sosyolojik nedenleri açıklayarak, özellikle genç kuşak çalışanların sisteme kendilerine ödenenden fazlasını vermek istemediklerini vurguluyor. Erdoğan'a göre, bu durum bir tembellik hali değil, aksine bir tür duygusal geri çekilme ve emeğin karşılığını arama çabası.

Genç Kuşakların Bakış Açısı: "Fazla İş, Az Takdir, Sıfır Güvence"

Prof. Dr. Barış Erdoğan, sessiz istifa eğiliminin Türkiye'de, özellikle büyük şehirlerde, genç kuşak çalışanlar arasında yaygınlaştığına dikkat çekiyor. Erdoğan'ın tespitlerine göre, gençlerin genel hissiyatı "fazla iş, az takdir, sıfır güvence" şeklinde özetlenebilir. Günümüz işçisi, fiziksel olarak işyerinde bulunsa da, ruhunu ve enerjisini işin dışında tutmayı tercih ediyor. Bu durum, çalışma hayatının son yıllarda güvencesizleşmesi, işin bireylere net bir gelecek perspektifi sunmaması ve emeğin karşılığının adil bir şekilde ödenmemesi gibi faktörlerle doğrudan ilişkili. Genç kuşaklar, bu yeni düzende çalışmanın neye hizmet ettiğini ve kendilerine ne kazandırdığını sorgulamaya başlamış durumda. Bu sorgulama, çalışma hayatına dair yerleşik tüm dinamikleri baştan aşağı değiştiriyor.

Sadakat ve Özveri Dönüştü: İşin Anlamı Nerede Saklı?

Prof. Dr. Barış Erdoğan, bir zamanlar işe sadakat ve özverinin terfi veya patron takdiriyle ödüllendirildiğini, ancak günümüzde en büyük ödülün "işi korumak" gibi gösterildiğini belirtiyor. Bu durum, çalışanların motivasyonunu ciddi şekilde düşürüyor. Yoğun stres ve enflasyon karşısında eriyen maaşlar, gençlerin sisteme beklentilerinin üzerinde bir karşılık vermek istememelerinin temel nedenini oluşturuyor. Eski nesil yöneticiler ve işverenler bu durumu çoğu zaman "gençler tembel" diye yorumlasa da, Erdoğan bu bakış açısının yüzeysel olduğunu ifade ediyor. Ona göre bu, bir tür duygusal geri çekilme; gençler çalışmak istemiyor değiller, sadece emeklerinin karşılığını alamadıklarını düşünüyorlar. "Zamanımı, enerjimi, sağlığımı neden başkasını zengin etmek için harcayayım?" sorusu, bu yeni çalışma felsefesinin özünü oluşturuyor.

Geçmişte uzun saatler özveriyle çalışan ailelerin belki sağlıklarını kaybetme pahasına maddi bir karşılıkla ödüllendirildiğini hatırlatan Erdoğan, bu maddi ödülün de ortadan kalkmasıyla iş kültüründe ciddi bir kırılma yaşandığını vurguluyor. Artık iş, genç kuşaklar için hayatın merkezinde değil, sadece bir geçim aracı olarak konumlanıyor.

Kuşak Farkı: X, Y ve Z Kuşaklarının İş Hayatına Bakışı

Prof. Dr. Erdoğan, çalışma hayatındaki kuşak farklılıklarına da değiniyor. Günümüzde hala aktif olan X kuşağı (1965-1980 doğumlular) bireylerinin, geçmişte birikim yapabilmiş olsalar da, mevcut koşullarda "dişini sıkarak" çalıştıklarını ve bir an önce emekli olma hayali kurduklarını dile getiriyor. Ancak mevcut emekli maaşları, bu hayali bir kabusa dönüştürebilir. Bu kuşak da gençlere bakarak kendi geçmiş yıllarını sorgulamaya ve sessiz istifa moduna girmeye başlıyor.

Y kuşağı (1981-1996 doğumlular) ise büyük umutlarla girdikleri iş hayatında liyakatsizlik ve geçim kaygısıyla yüzleşmiş durumda. Birikimleri olmayan ve önlerinde uzun çalışma yılları bulunan bu kuşak için maddi ödül hala çekici olabilse de, memnuniyetsizlikleri artıyor.

Z kuşağına (1997 sonrası doğumlular) gelindiğinde ise durum çok daha farklı bir boyut kazanıyor. Ailelerinden öğrendikleri "çok çalış, bir gün senin de olur" anlatısı, bu gençler için gerçek dışı ve hatta gülünç geliyor. Z kuşağı için iş, hayatın merkezi değil, sadece bir geçim aracı. Ev sahibi olmak, araba almak, çocuk büyütmek gibi hayaller, ortalama bir işte çalışarak ulaşılamaz hale gelmiş durumda. Bu nedenle, ailesinin genç yaşta çalışarak sahip olduğu olanakların neredeyse hiçbirine erişemeyen bu kuşağın işyerine aynı sadakati göstermemesi oldukça doğal. Çünkü Prof. Dr. Erdoğan'ın da belirttiği gibi, "sadakati ödüllendiren bir çalışma hayatı kalmadı." Bu durumda gençler, işyeri için özveride bulunmak yerine kendi hayatlarına odaklanıyor ve hayatın anlamını iş dışı alanlarda aramaya başlıyorlar.

Yöneticilerin Rolü ve Geleceğin Çalışma Etiği

Prof. Dr. Barış Erdoğan, Türkiye'deki üst kuşak yöneticilerin önemli bir bölümünün bu köklü dönüşümü anlamakta zorlandığına dikkat çekiyor. Geleneksel sektörlerde çalışan yöneticiler, gençlerin kurumsal sadakat göstermemesini sıklıkla "disiplinsizlik" ya da "nankörlük" olarak yorumluyor. Ancak Erdoğan, bu yorumun son derece yüzeysel olduğunu ve gerçekleri yansıtmadığını belirtiyor.

Gençlerin işyerinden beklentileri artık değişmiş durumda. Onlar artık sadece maddi bir karşılık değil, aynı zamanda değer, saygı ve geçinebilecekleri bir ücret talep ediyorlar. Emir-komuta zinciri altında sürekli işyerinin ihtiyaçlarını önceleyen bir sistem, genç çalışanları boğuyor ve motivasyonlarını kırıyor. Bu nedenle genç kuşaklar, yeni bir çalışma etiği için sistemi zorluyorlar. İşverenlerin bu yeni dinamiklere adapte olması, gençlerin beklentilerini anlaması ve çalışma ortamlarını bu doğrultuda yeniden şekillendirmesi, gelecekteki iş gücünü elde tutmak ve verimliliği artırmak açısından kritik önem taşıyor. Aksi takdirde, sessiz istifa eğilimi daha da derinleşerek iş dünyasında kalıcı bir paradigma değişimine yol açacaktır.

mistikalem.com

Yorumlar