Türkiye’nin başına gelmiş en kötü şey

15 Kasım 2021 Pazartesi
Türkiye’nin başına gelmiş en kötü şey
Türkiye’nin başına gelmiş en kötü şey

Türkiye’nin başına gelmiş en kötü şey nedir?

Darbeler mi? Ekonomik sıkıntılar mı? İdeoloji kavgaları mı? Bana göre cevap X Kuşağı.

Türkiye’nin ilk örgütlü beyaz yakaları, manevi dinamiklerden çok (aile, mahalle, din, ırk gibi) maddi dinamiklere (iş, kariyer, firma, kurum, kuruluş, popüler kültür, yabancı kültür) ilk bağlılık, hatta bağımlılık geliştirenleri, cemaatleşenleri, bireyliklerini, biricikliklerini bastırıp, cemaati öncelikleyenleri.

Uyum sağlamak iyi olabilir. İnsan daha teknik ya da daha maddi şeylere de bağlanabilir. Zaten X Kuşağı’nın günahı böyle şeylere bağlanmak olmamıştır, hayır. X Kuşağı bu şeylerin – kurumlar, yapılar, kültürler- kendisinden beklentisi insani olmasa bile sesini çıkarmamış, onun yerine yüzeyde “mış gibi” yaparken içten içe yolsuzlaşmıştır (yolsuzluğu burada yasaya aykırı olarak kullanıyorum). Acımasız mesai beklentilerine sesini çıkarmamış da mesela işini yalapşap yapmıştır. Bir kurum olarak evliliğe ses etmemiştir de ya içi boş göstermelik düzenler kurmuştur ya da partnerini aldatmıştır. Sosyal çevrelerde açıktan ses çıkarmamıştır da zamanı gelince diğerinin kuyusunu kazmıştır. X Kuşağı insani arzularını görünürde “bütünün hayrına” bastırırken dışarıda bir ideali oynamış, metaforik olarak konuşacak olursak yağlarını korse ile sıkıştırmış, tuvaleti gelirse gizli gizli saksı dibine işemiştir. İnsani olanın yitmesine, insanın bir maske ile yaşamasına müsaade etmiştir. Bunu en çok da ’80 Darbesi’nde çocuk olan ya da yeni doğan X üyeleri yapmıştır. ’80 Darbesi bu kuşağın yarısını sinik ve omurgasız olacak kadar ürkütmüştür.

Bu ürkme neticesinde gerçekleşen bu duruma anlayış gösterebilirdim, şayet bu kuşak patolojik yapısını “en iyisi” olarak görüp, sıra ona geldiğinde elde ettiği gücü diğerlerini sindirmek, kendisine benzetmek olmuyorsa da yok etmek, yok saymak için kullanmasaydı.

Peki, kim o diğerleri? Azınlıklar, marjinaller ve elbette en çok da Y Kuşağı.

İşaret ettiğim noktayı terimlerle değil, bir anıyla izah edeceğim. Müşteri hizmetlerinde üç kuruşa çalışırken bir gün iş arkadaşım ve ben metrobüsle eve dönüyorduk. Günde git gel 4 saat süren yoldan, kalabalıktan ve işten yakınıyorduk. Yanımızda duran bir X üyesi bize dönüp: “bakın ben günde 6 saat yol yapıyorum, işe yetişmek için sabah beşte kalıyorum, siz de yapacaksınız! Çok zayıfsınız!” dedi. İşte tam olarak bu. İnsani olmayan çalışma koşulları, insanları hiçe sayan sosyal ortamlar, acı ve fedakarlıkların yüceltildiği bir Geyşa kültürü, bu insanlarca Y Kuşağı’na dayatıldı ve “uyum sağlayamıyorsan sen yetersizsin, sen bozuksun, sen sorunlusun!” fikri günbegün empoze edildi. Bilhassa devlette, akademide, sözüm ona entelektüel kesimlerde bu, psikolojik soykırım düzeyinde yapıldı.

Bu durumda beceremedikçe sorunu kendinde arayan, aradıkça içindeki ormanda daha da kaybolan, kayboldukça kamudan soyutlanan, sonuçta psikolojik ve fizyolojik olarak gün geçtikçe daha çok sorun yaşayan, çünkü içine alınmadığı kamuya, yaşama libidinal enerjisini akıtamadıkça içinde kendini yakan bir kuşak gelişti. Z’ler bize göre daha şanslılar. İnternetin içine doğdular ve dünyaya bakınca sorunun bizim büyüklerimizde, bizdeki otoritede olduğunu daha çabuk görüp, bu ithamlara kulak asmamayı başardılar. Onlar X selam verse dönüp bakmıyorlar. Ancak küresel akışla geç tanışan bizler, sadece “onlar ve biz” evreninde geçirdiğimiz yıllar içerisinde dışarıda varlığımızı göremedikçe hasarlı ve kusurlu olduğumuz ithamının ağır gerçekliğiyle daha çok mücadele etmek zorunda kaldık ve bu şartlarda bile olsa bir biçimde sağ kalmak zorundaydık.

Narsizmle başardık bunu. Bizi görmeyen herkes adına kendimize bakarak, bizi hiçe sayan otoriteyi dengelemek adına kendimizi abartarak. Bizsiz de akan dünyaya inat, dünyanın merkezine kendimizi koyarak. Somut dünyada elde edemediğimiz her şeyin sanalını, sanal dünyada kurmaya uğraşarak. Evet, sanrısallaştık ve evet hastayız. Y Kuşağı olarak çirkin ördek yavrusu mitini döndüğümüz şu dünyada, çirkinliğimiz tutunabileceğimiz tek şeydi, biz de varlığımızı daim kılmak için algımızda kuğulaşarak yaşadık.

Şimdi koca bir kuşak işsiz, evsiz, ilişiksiz, kopuk ve hastaysa, üstelik kendinden başka bir şeyi de kaile alamıyorsa bunun günahı X Kuşağı’nın merhametsiz, despot ve iki yüzlü yaptırımlarındandır.
Politik değilim. Hayatta hiçbir şeyi ateşle savunmadım. Ama illa bir şey savun deseler X’in ülkeye, kuşaklara, yıllarımıza verdiği hasara inat, varlığımı savunurum. İlla bir şeyin karşısında olmak gerekecekse sistem uğruna koca bir kuşağın prekarya olmasına sebebiyet vermiş, bizi oyunun dışına tereddütsüzce itmiş X in karşısında dururum. İlla ideolojim olmalıysa, arzum son X kuşağı üyesinin de sesini kesip, köşesine çekildiği bir dünyadır. Ve illa bir sloganım olacaksa o şudur: “Narsizmim Onurumdur!”

X Kuşağı bu insanlıktan nasibini almamış sisteme adapte olamayan herkesi “işlevsiz” addederek hayatın dışına itmiş, onları elemiştir. Azınlıkları ve marjinalleri şimdilik konumuz dışında bırakacağım ve Y Kuşağı’na odaklanacağım.

Caput Draconis - mistikalem.com

Prof. Yaşam Koçu, NLP ve Öğrenci Koçluğu
Usui-Kundalini Reiki II
Seans/iletişim: w.erleichda@gmail.com

www.youtube.com/user/thejenrachelblack