Yaralı ruhların bilgelik serüveni

25 Mart 2018 Pazar

Yaralarımızın acı tınısının ardındaki bilgeliğin her daim var olduğunu, ilmek ilmek örülmüş sevginin ededi var oluşunu, aydınlığın karanlık ile olan tutkulu dans seremonisini, ekranların sevilen tv dizisi ufak tefek cinayetler büyük bir ustalıkla zihinlerimize, bedenlerimize ve ruhlarımıza aşkla hatırlatıyor…

Acılarımız En Önemli Dönüşüm Aracıdır

Hikayede 4 kadının lise yıllarından bu yana olan tutku kokan, özgürlük tadında, intikam seslerinin yankılandığı, aşkı gösteren, gerçekliği farklı boyutlardan hissettiren sarmaşık hikayesine sarmaşığın sembolik anlamı ile ölümsüzlüğün hikayesine duygudaşlık yaparak tanık olurken, acılarımızın bizi biz yapan en kıymetli hazineler olduğunu bir kez daha heyecanla idrak ediyoruz. Ve belki de şu soruyu zihinlerimize yönlendirmeliyiz: “hangimiz her an ufak tefek cinayetler işlemiyoruz ki?” Sürekli dışarıda gördüklerimizi eleştirerek, yargılayarak, kendi biricik özümüzün sesini görmezden gelerek, kendimizi- işimizi- ailemizi- arkadaşlarımızı beğenmeyerek, yeri geldiğinde kendimizi değersizleştirerek… öz olarak; kendimizle buluşup teslimiyetle birliği deneyimlemediğimiz her an bir cinayet işliyoruz aslında, farkında mısınız?

Sözlerimiz yaratım potansiyeline sahip ses frekanslarından oluşmaktadırlar buradan yola çıkarak her sözün bir büyü potansiyelinde var olduğunu ve yaşamlarımıza yön, boyut, form vermekte olduğunu kavrayabiliriz. Her söz doğru ya da yanlış olduğu fark etmeksizin büyük bir dönüşüm potansiyeline sahiptir.

Ufak Tefek Cinayetler Dizisinde de lise yıllarında Oya ve edebiyat öğretmeni Edip karakterlerine yönelik doğruluğu ve geçerliliği olmayan bazı sözlerin sarf edilmesi o an için sadece Oya ve Edip in yaşamlarını “olumlu olmayan” bir yönde dönüştürmüş gibi görünse de ilerleyen bölümlerde izleyeceğimiz üzere hikayede yer alan tüm oyuncuların yaşamları üzerinde kökten bir dönüşüme doğru güç vermektedir. Halbuki, Oya ve Edip karakterlerine yöneltilen iftira sonucunda Oya rahminden yara almış ve doğurganlık niteliğini yitirmiş bir kadın olsa da bu acısını bilgeliğe dönüştürmüş, kadın doğum uzmanı olarak varoluş potansiyelini yansıtmayı seçerek, aşkla tüm yüreği ile Dünya gezegenine merhaba demeye hazırlanan canlara yönelik adaletle hizmet sunması; bir bireyin acılarından yola çıkarak kendi öz benliği ile buluşmasını ekranlara güzel bir şekilde yansıtmakta. Edip karakteri ise su akar yolunu bulur misali her zaman yüreğimizde var olan “doğruluk” ve “adalet” seslerinin izini sürmeyi seçtiğimizde kendi özümüzdeki huzur ve güven ile daima bağlantıda kalacağımızı böylece her daim özümüzdeki cevherin ışıl ışıl parlayacağını gerçekçi bir biçimde bizlere göstermeyi ustalıkla başarıyor.

Korkuyu Bilgeliğe Dönüştürmenin Şifresi: “ÖZ”e GÜVEN

​Merve karakteri herşeyi kontrol altında tutmaya çalışan, bireysel ve çevresel güzelliklere değer ve önem veren, evliliğini yaşamının odak noktası haline getirmiş, hırslı, tutkulu ve “ben” merkezci bir kadını ekrana taşırken; özündeki yaralı çocuğu “öz”e olan güvensizliğini görebiliriz iç dünyasında yer alan resimde. “Öz”e güvenmeyen, kendi varoluş potansiyeli ile buluşmamış kişiler çevresinde var olan herşeyi denetlemek, bilmek isterler ki ancak bu şekilde kendilerini güvende ve iyi hissedebilirler. Kendimizden bir başkasını bilebilir miyiz? Bir diğerinde gördüğümüz de kendimizden bir başkası değildir. Sarmaşık misali her ortama uyum sağlayabilen ve girdiği her ortama renk katan Merve Aksak, bizlere kriz anlarını azimle nasıl fırsata dönüştürebileceğimizin altını çizerken bunu özündeki ışığa yönelik korku hissiyatları ile tezahür ettiriyor.Su elementi misali her yere yayılabilen ve her türlü engelin sağından solundan bir şekilde sızarak ilerleyen Merve’ye korkuyu, bilgeliğe dönüştürmesi yönünde en büyük aynayı Oya karakteri tutmakta.
Merve Aksak ın eşi Serhan Aksak ise hikayenin özgür lideri adeta. Çocukluk yıllarında deneyimlediği aile içi travmalar onu güçlü, kendini bilen, zeki bir bireye dönüştürmüş. Aile yaşamında göremediği ve içselleştiremediği ilgiyi, takdiri Merve nin söylem ve davranışlarında bulmuş olduğunu deneyimlese de, Mevlanın dediği üzere; “aynı dili konuşanlar değil aynı duyguları hissedenler birbirlerini anlayabilirler.” Gerçekliği Oya karakterinin gözlerinde tadan Serhan karakterinin Oya karakterine yönelik “aşk” ı denyimlediği bir başka deyim ile gerçekliği bulduğu an evliliğe bakış açısının da dönüştüğünü gözlemlemekteyiz. Evlilik süreci; “biz” den “bir”e doğru uzanan bir dönüşüm yolculuğudur. Partnerler önce birbirlerinin aynası olurlar, biri diğerinde kendini görmelidir ki; kendi ile buluşsun ve öze doğru yol alabilsinler.

Yaşamın Keyfi “AN” da Gizlidir

Işıl ışıl bir sahnenin baş rol oyuncusu olabilmek için her türlü riski göze almaya hazır Pelin karakteri ise özünde yanan ateşi bir türlü somut bir biçimde topraklandıramıyor lakin istikrar, azim, irade gücü yaşamında geliştirmesi gereken nitelikler gibi görünüyor. Tıpkı hava elementi gibi, kısa sürede duyguları ve eylemleri değişkenlik gösterebiliyor. Bu hal ve tavırlar ile histerik kişilik niteliklerini sergilemekte. Özünde var olan “ben yetersizim, ben değersizim” inanç kalıplarını sürekli bir diğerinin ilgi odağı olabilmek uğruna rol yaparak, görünümüne ve bakımına çok önem vererek bastırmaya çalışırken kendi özünden uzaklaştıkça yönünü daha da şaşırdığını söyledikleri ve eylemleri arasındaki denge halinin olmayışından anlayabiliyoruz. Sarmaşık yaprakları nasıl birbirine bağımlı ise ve o bağımlılığın gücü ile büyüyüp yayılabiliyor ise. Pelin karakteri de Merve karakterinin gölgesinde kalarak onun göz önündeki imajına bağımlı davranış örüntüleri sergileyerek özündeki değerli olma yönünü besliyor ve bu sayede takdir ve ilgi odağı olarak kendini iyi hissediyor.
Eşi Taylan ile benzeyen en önemli yönleri her ikisinin de yaşamın “eğlenceli ve keyifli” yönlerine odaklanmaları ve anlık hazlar için gerektiğinde birçok şeyi feda edebilmeleri. Taylan karakteri, özündeki iyi niyeti yansıtırken genellikle edilgen tavırları ile dikkat çekmekte. Arkadaşlığa, dostluğa kıymet yükleyen ancak bireyselliğini tam olarak yansıtamayan tutumları ile dikkat çekiyor. Özümüzdeki çocuğu en iyi yansıtan karakterlerden biri. Bir çocuk ruhu ile olanı olduğu gibi kabul ederek o anın şartkarına göre eylemlerini gerçekleştiriken geçmiş ya da gelecek zaman boyutlarından ziyade şimdi ve burada var olabiliyor.

Yeniden Doğabilmek İçin Önce Ölmek Gerekir

Arzu karakteri ise tıpkı bir Yengeç misali yeniden doğmak için kabuğunu bütünü ile değiştirme cesareti gösterilmesi gerekliliğinin altını vurgulu bir biçimde tonluyor. Yeniden doğabilmek için önce ölmek gerekir. Her ölüm yeni bir doğumu vaad eder. Arzu, azimli ve kararlı mükemmeliyetçi iyi kalpli bir anneyi yansıtırken eş zamanlı olarak sarmaşık kadınlarından onu ayıran en önemli nitelikleri arasında; kabulün gücü ile eyleme geçebilmesi, sevecenliği, uyumluluğu ve empati yeteneği yer almakta.
​Eşi Mehmet ise duygularına odaklı gelip geçici rüzgarların esintisine kendisini kaptırıveren tam olarak hislerine odaklanarak neye ihtiyacı olduğunu kendi içselliğinde araştırmaktansa o an duyumsadıkları yönünde hayat yolculuğunda ilerleyerek kendi kendisini aldatan bir erkeği aktarıyor bizlere. Bir diğerini aldatma söz konusu değildir. Kişi sadece kendi kendisini aldatabilir. Günümüzde herşeyin en mükemmeline, en iyisine sahip olmaya çalışan insan varlıkları, kendilerini en çok kendileri ile aldatmıyorlar mı?
​Aldatma; bir parnerin bir diğeri ile gizli saklı deneyimlediği seks ilişkisinin çok ötesinde bir kavramdır. Aldatma; kişinin kendi öz benliğinden kaçış serüvenidir.
Mehmet in deneyimlediği aldatma serüveninden yepyeni bir güçlü kadın olrak Arzu nun doğuşunu izlerken şunu hatırda tutmakta fayda var ki; özümüzle bütünleşmek için önce ayrışmamız gerekiyor.

Özge Genlik - Mistikalem.com

Uzman Psikolog