Ferda Ercan Uyulan Ferda Ercan UyulanOkültizm ve Enerji

DNA yeniden kodlanıp, sarmal sayısı artırılabilir mi?

23 Ocak 2020 Perşembe
DNA yeniden kodlanıp, sarmal sayısı artırılabilir mi?
DNA yeniden kodlanıp, sarmal sayısı artırılabilir mi?

DNA bilgi işlem sistemi, mikro düzeyde olmasına rağmen, devasa bir üst sistemle iletişimin muazzam formu halindedir ve bilgi transferinde bulunabilir. DNA’yı bir tür bilgi işlem Biyoçip’i olarak tanımlayabiliriz. Protein sentezi yapan küçük bir kısmının dışındaki DNA bölümü, optik işlevle, bilgiyi elektromanyetik titreşimle özümleyerek işlemektedir. Böylece, biyodijital bir internet sistemine benzer. Kelimeler’le ve Düşünceler’le etkileşebilir. Yaşamın bilgisini barındırırken, verileri gelecek nesillere iletebilir.

DNA moleküllerinin her birini, kıvrılmış halinden bağımsız ve düz antenler gibi hayal edelim. Bunlar, 140 mhz civarında bir frekans yayarak titreşirler. Bu yolla, moleküler yapımıza enerji ve bilinç veren bilgileri, DNA alıcı gibi yakalayabilmektedir.

DNA’nın bu titreşimler yardımı ile, bir tür ‘’Aktivasyon’’a açık oluşu tüm mistik çalışmaların yararını gösterir. Peki, yeni bir kodlama mümkün müdür?

Kodlama olgusu, aslında yalnızca Aktivasyon sahasına yönelik görünmektedir. DNA’mız, biyoplazmik enerji alanımız ile doğal frekanslar içinde titreşir. Yaydığı ahenkli frekanslarla, alıcı-verici biçiminde bilgi işlem yapmaktadır. Bu anlamda, kuantum fiziği ile, biyolojik yapı birleşerek; DNA’ya bilgi iletebilmeyi açıklayan ‘’Aktivasyon’’ kelimesine canlılık kazandırmaktadır.

Bu biyoplazmik ışıkla, tıpkı kutsal tohum bilgi gibi, DNA’ya tüm dilleri ve bilgiyi işleyen etki sağlanmış olabilir. Bazı deneylerde, farklı lazer ışını iletimleri sayesinde, DNA; özel kodlara sahip kısa kelimeleri alabilmiş,  kodlanma işi denenmiştir. Bunlar ses frekansı ile gönderilebilen kelimelerdir. Bu da bizi; ”DNA’yı bilgi aktarımına tabi tutmak mümkün mü?” sorusuna götürür. Ancak, burada sarmal sayısı değişmez, yalnızca hücre programlama ve aktivasyonu bir ölçüde olası hale gelebilir.

Bazı kimseler 12 sarmallı DNA aktivasyonu seviyesi satmaktadır

”Çift sarmallı DNA’ mız 12 sarmala çıkacak, DNA değişimi olacak” denilerek; 2012 yılından bu yana ısrarla; yavaş yavaş DNA’nın 12 sarmala çıkacağı ya da çıkarılacağı, tutarlı dayanak noktası gösterilemeden hala savunulsa da, bu mümkün görünmüyor.

Hele, hele DNA’dan hayali iplikçikler uzaması ise, hiç olası değil.

Bazı kimseler, Türkiye’de de, 12 sarmallı DNA aktivasyonu seviyesi satmaktadır. Diğer seviyeleri ise, 24 ve 36 sarmallı olarak tanımlamakta ve master derecesi olan, DNA’yı 36 sarmala çıkarma usullerini, uzaktan eğitim ve aktivasyon ile, kitapçık göndererek oluşturduklarını iddia etmektedirler.

DNA sarmal arttırımı koçluk ve sertifikaları pazarlanmaktadır. Absürd açılımlı sertifikalara, bir yenisi de bu alanda eklenmiştir. Arama motorlarına, ‘12 sarmallı DNA aktivasyonu’ yazanlar,  konu hakkında çeşitli iddialara ulaşabilirler.

Biz de sıra dışı düşünenlere katkıda bulunalım biraz: Diğer 10 sarmal nereye gidecektir? Eğer çift sarmalın sonuna eklenirlerse, ya da spiralin çevresinde bir yere uzanmaları gerekiyorsa, amino asitler arasındaki kimyasal bağlanmayı bozacaklardır. Böyle bir organizmanın yaşayabileceği şüphelidir.  Fazladan DNA kullanmak, konuşmanıza yardımcı olmayacaktır. Aktif olmayan DNA’nın çoğu, sizi daha da evrimleştirecek herhangi bir proteini de ifade etmeyecektir. Daha fazla DNA kullanmanız, beyin gücünüzün daha büyük bir yüzdesini kullanmakla benzer de değildir.  Bu türden işlerin savunucuları, üstü örtülü, yarı bilimsel laflarla tuzak kurmaktadırlar. Genel kişilik özelliklerinin gelişimini, bir çeşit “evrimsel değişim” biçiminde tanımlayarak, insanları kandırmayı ummaktadırlar.

Bedende ortalama bir proteinin, DNA’daki şifresinin değişmesi ve beş milyar harften oluşan DNA bilgilerinin, A-T-G-C (Adenin, Timin, Guanin, Sitozin) harflerinin birbiri ardına özel ve anlamlı bir sıra içinde dizilişinin dışında, farklı büyük çaplı bir kodlama değişimi, korkunç sonuçlara neden olur.  Mutasyon, DNA’da dış etkilerle, radyasyon, kimyasal madde, X ışınları, vs. ile oluşabilecek değişikliklerdir. Ancak bu değişiklikler, yeni bir türe ve onun oluşumuna geçit açmaz. Mutasyon genetik bilgide yer değiştirme ya da eksilmeye neden olur ama, genetik bilgiye yeni bir şeyler ekleyemez.

DNA, içerdiği bilgiyi saklamasındaki tasarımla son derece gelişmiştir.

DNA’nın Adenin, Sitozin, Guanin ve Timin dizilimleri kimyasal olarak eşit derecede kararlıdır. Dolayısıyla, genetik değişiklik, canlı türünde var olan organ ve yapıların; sayı, renk ve biçimi üzerinde kısıtlı değişiklikler yapar, yeni bir özellik kazandıramaz.

Tüm türdeş mutasyonlar yıkımdır. Sarmal sayısı artışı olanaksız bir iddiadır.

Normalde mutasyonlar öldürücüdür. DNA, içerdiği bilgiyi saklamasındaki tasarımla son derece gelişmiştir. Sistemde sarmal fazlalaşması biçiminde öngörülen değişim olamaz. Bir organizmanın DNA’sında bir değişikliğin olması, yaşamını sürdürebilme kapasitesinde azalma demektir.

Tıpkı bir şiire, gelişigüzel ve sonradan eklenecek kelimelerin, onu mükemmel hale getirmek yerine ahenksizlik üretmesi gibi.

DNA değişiklikleri ister mutasyonla, ister dışarıdan bir ışıma ile veya dışarıdan eklenen yabancı genlerle olsun, mutasyonların sonraki nesile aktarılması için, yalnızca üreme hücrelerinde meydana gelmesi gerekir.

DNA’lar tüm canlılarda biyofotonlar yayan moleküllerdir. Elektromanyetik spektrumda dalgalar yayan, sabit aralıklı ve değişken foton miktarları, zayıf lazer ışını gibi davranır. Lazer, beyin korteksinde parlak renklerle, ışıldama etkisi ve kaleydeskop görüntüleri yarattığı için, Amazon şamanı içkisi Ayahuasca kullanan kişiler ile, şamanların beyinlerinin, DNA’ların yaydığı fotonları algılayabilecek düzeyde hassaslaştığı düşünülmüştür.

Aura biyoplazmik alanı; her bir epitel doku deliğinden fışkırarak ışıyan enerji kümesidir

Çünkü şaman, bu içkileri kullanıp transa geçtiğinde, hastanın neresinde rahatsızlık yaratan unsur görürse, hastalıklı bir dokunun, yabancı mikroorganizmaların sahip olduğu değişik frekansları ve Aurik ışınımı algılamış olur. Aura biyoplazmik alanı; canlıların yaydığı, insanın, her bir epitel doku deliğinden fışkırarak ışıyan enerji kümesidir. Bu elektromanyetik yaşam enerjisi Teozofide öngörülmektedir ve Kirlian fotoğrafçılığı ile kanıtlanmıştır.

Genlerimizin biyolojik şifreleme dili, yüksek boyutlu kozmik bilinci ve yüksek frekanslı hisleri taşımamıza aracı olabildiği gibi, meditatif çalışmalar sayesinde içsel bir biyoışınımla güçlendirilebilir, aktive edilebilir. Beynimizdeki mikrotübül proteinlerinde sürelenen kuantize dalga fonksiyonu ile, gama senkronizasyonu dalgaları ise, bilinç bağlantısını kurmaktadır.

Milimetrenin binde biri çapındaki bir hücre içine, sıkışık halde paketlenen, 4 metre uzunluğundaki DNA molekülümüz, olağanüstü bilgi sıkıştırma kapasitesine sahiptir. 60 kadar filin, bir toz taneciğine sığması gibi, bir insana ait tüm bilgiler, bir gramın birkaç trilyonda biri yere sığar. DNA’mıza kayıtlı dijital kod, her hücrede kopyalanabilen, inanılmaz yoğun bilgiyi gizlerken; hücre çekirdeğindeki insan genomunda, üç milyar paketlenmiş harf, bütün biyolojik özelliklerimizi ilahi emir ile yönetmektedir.

DNA’nın paketleme, sıkıştırma kapasitesi, onun,  düzensiz DNA iplikçiklerini ya da artacağı iddia edilen sarmal sayısını kapsayabilecek biçimde büyümesine asla olanak tanımaz, hücrenin oksijen kaynağı ise, ancak çapı kadar verimlidir.

Ferda Ercan Uyulan - Mistikalem.com
www.facebook.com/okultizmveenerji

fferdauyulan@gmail.com