Anne Karnında Mucizevi Operasyon: Amniyotik Band Sendromuna Karşı Yaşamla Yarış
Konya’da gerçekleştirilen operasyon, fetal cerrahi alanında Türkiye’nin ulaştığı noktayı gözler önüne serdi.
Amniyotik band sendromu gibi nadir doğumsal bozukluklar, genellikle doğum sonrası uzuv kayıplarına yol açabilen dramatik tablolardır. Ancak Necmettin Erbakan Üniversitesi’nde Prof. Dr. Ali Acar ve ekibi tarafından gerçekleştirilen rahim içi operasyon, bu kez doğmadan “yaşam hakkı”nı korumayı başardı.
Bebeğin ellerini ve ayaklarını kaybetme riski, lazer destekli mikrocerrahi müdahale sayesinde tamamen ortadan kaldırıldı.
Amniyotik Band Sendromu Nedir?
Amniyotik band sendromu (ABS), gebeliğin erken dönemlerinde amniyon zarının yırtılması sonucu ortaya çıkan, serbest kalan zar parçalarının fetüsün uzuvlarına veya vücuduna dolanarak kan akışını engellemesi ile gelişen bir sendromdur.
Bu durum bazen sadece bir parmakta deformasyonla sınırlı kalabilirken, bazen de tam uzuv kaybına, hatta gebelik kaybına kadar varabilen ciddi komplikasyonlara neden olur.
Vakaların sıklığı 1:1.200 ila 1:15.000 doğum arasında değişmekte , erken tanı ve fetal cerrahi olanaklarının gelişmesi, son yıllarda dramatik biçimde sağkalımı artırmıştır.
Prof. Dr. Ali Acar’ın da belirttiği gibi: “Anne karnında yaptığımız en zor ameliyatlardan biri çünkü annenin karın duvarını geçeceksiniz, rahmi geçeceksiniz, çocuğun zarar gören uzvuna ulaşacaksınız. Sonrasında da eli ile ayaklarına dolanan kısmı uzvuna zarar vermeden kesmeniz gerekiyor.”
Bu tür operasyonlarda son yıllarda mekanik kesicilerin yerini lazerle kontrollü diseksiyon teknikleri almıştır. Böylece hem kanama hem de doku travması minimize edilmekte, fetüsün hayatta kalma şansı artmaktadır.
İnsani Boyut: Doğmadan Korumak

Bu operasyon yalnızca teknik bir başarı değil; aynı zamanda tıbbi etik ve insan onurunun modern tıpta nasıl bir arada yürüyebileceğini de gösteriyor.
Anne Büşra Umay’ın sözleri, olaya sadece bir vaka değil, bir “yaşam hikâyesi” olarak bakmayı sağlıyor:
“Bebeğimi görür görmez elini ve ayağını kontrol ettim. Hareketi, refleksleri çok şükür yerinde, ayağını oynatabiliyor.”
Burada söz konusu olan yalnızca bir uzuvun korunması değil, insanın bütünlüğü — hem fiziksel hem duygusal anlamda. Anne-bebek bağı, doğumdan çok önce başlayan bir sürecin, tıbbın yardımıyla güvenceye alınmasıdır.
Bilimsel ve Etik Dönüm Noktası
Fetal cerrahi 1980’lerde ABD’de Michael Harrison ve ekibinin öncülüğünde başlamıştı. Günümüzde ise, konjenital diyafram hernisi, spina bifida ve ikizden ikize transfüzyon sendromu gibi hastalıklarda standart bir seçenek haline gelmiştir.
Ancak ABS gibi ekstrem vakalarda müdahale daha karmaşık bir karar sürecine bağlıdır:
Fetüsün pozisyonu ve gestasyon haftası uygun olmalıdır.
Operasyonun kendisi, rahim zarı bütünlüğünü bozarak erken doğum riskini artırır.
Bu nedenle, her vaka bireysel olarak değerlendirilir; etik kurullar ve uzman ekiplerin ortak kararıyla uygulanır.
Prof. Dr. Acar’ın vakasında olduğu gibi, müdahale zamanlaması da kritik rol oynar: “Birden fazla defa müdahale kararı aldık ancak bebeğin pozisyonu buna izin vermediği için uygun anı bekledik.”
Bu sabır, tıpta “önce zarar verme” ilkesinin (primum non nocere) güncel bir yansımasıdır.
Türkiye’de Fetal Cerrahinin Gelişimi
Türkiye’de fetal cerrahi, son on yılda belirgin biçimde ilerlemiştir. Başlıca merkezler:
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi (Prof. Dr. Ebru Tarcan, 2017’den beri fetal lazer cerrahisi)
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Hacettepe Üniversitesi Perinatoloji Ünitesi
Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Bu merkezlerdeki ekipler, artık yalnızca doğum sonrası değil, doğum öncesi yaşam hakkını korumaya yönelik müdahalelerle dünya literatürüne katkı sağlamaktadır.
Bu vakalar aynı zamanda genetik danışmanlık, radyoloji, neonatoloji ve etik kurul işbirliğiyle yürütülmekte — yani “tek doktor başarısı” değil, çok disiplinli bir bilimin ürünüdür.
Bu olayın değeri yalnızca tıbbî sınırları aşmasında değil, doğmadan yaşamı savunma iradesinde yatıyor.
Anne karnında yapılan her başarılı operasyon, “yaşamın başlangıcı”nın bilimle ne kadar erken korunabileceğini gösteriyor.
Büşra Umay ve Buğlem Ece’nin hikâyesi, gelecekte binlerce bebeğe umut olabilecek bir yolu açmış labilir.
Kaynak: Abdullah Doğan / AA







Yorumlar