İnançlar

Batı merkezli Tanrı algısı yıkılıyor mu?

2020’li yılların ortasındayız ve teoloji dünyası sessiz bir devrimin eşiğinde. Sessizlerin ilahi sözüyle yükselen bir tartışma dikkat çekiyor. "Tanrı kimin adına konuşur?". Konumuz Postkolonyal Teoloji ve Küresel Adalet!

Batı merkezli Tanrı algısı yıkılıyor mu?

Botsvana Üniversitesi İlahiyat ve Din Bilimleri Bölümü'nde Yeni Ahit profesörü Dr. Musa W. Dube, geçtiğimiz yıl bir demecinde "Tanrı’nın sesi yalnızca Roma’dan mı duyulur? Ya da sadece Luther’in Almancasında mı yankılanır?” diyerek ilahiyat çevrelerinin güncel tartışma konularından "Postkolonyal Teoloji" ve "Küresel Adalet” kaygılarını dile getiriyordu.

"Postkolonyal Teoloji ve Küresel Adalet” konusu, İlahiyatçıların dünyasında hem akademik hem de siyasal düzeyde büyük dönüşümlere işaret ediyor ve Batı merkezli kutsal metin okuma geleneklerine karşı gelişen özgün yaklaşımları içeriyor. 

Postkolonyal teoloji nedir ve neye karşı çıkıyor?  Postkolonyal teoloji denildiğinde akla gelen ilk isimler olan Musa Dube, Kwok Pui-Lan, Marcella Althaus-Reid neyi savunuyor?  Irkçılık, göç, yerli halk teolojileri ve kadın kurtuluş söylemlerini dillendiren Decolonizing Theology (2024) kitabının içeriği nedir? Postkolonyal teoloji konusunun  İslam düşüncesiyle bağlantıları ve  Edward Said etkisi nedir?

Mistikalem olarak dünya ilahiyat çevrelerinin ana gündeminde yer alan konunun ana hatlarını sizler için araştırdık. 

Bir zamanlar yalnızca Avrupa merkezli üniversitelerde ve Batılı akademik çerçevede tanımlanan “ilahiyat bilimi”, bugün Kenya’dan Filipinler’e, Arjantin’den Filistin’e kadar birçok bölgede gündeme damgasını vuruyor ve yerinden bir dönüşüm geçiriyor. Bu dönüşümün adı: Postkolonyal Teoloji.

Sömürgecilik sonrası dönemde şekillenen bu disiplin, yalnızca teolojik fikirleri değil, Tanrı tasavvurlarını, kutsal metin yorumlarını ve dini kurumların kendisini de sorguluyor. “

Tanrı kimin adına konuşur?” sorusu, bu alandaki düşünsel mücadelelerin kalbinde yer alıyor.,

POSTKOLONYALİZM VE TEOLOJİ

Postkolonyal teoloji, Batı merkezli düşüncenin Hristiyanlık (ve giderek diğer dinler) üzerindeki tahakkümüne karşı geliştirilmiş bir eleştiri biçimi. Edward Said’in “Oryantalizm” teorisiyle kültürel zemini, Gayatri Spivak ve Homi Bhabha gibi düşünürlerin “öteki” vurgusuyla siyasi yönü kurulan bu yaklaşım, teolojiyi yalnızca inanç değil, güç ilişkileri üzerinden de sorguluyor.

Teolojik olarak bu yaklaşım üç temel iddia etrafında şekilleniyor:

  • 1. Metinsel Eleştiri: Kutsal kitapların Batılı egemenlik bağlamında nasıl yorumlandığı

  • 2. Epistemik Adalet: Bilgi üretiminin kimler tarafından ve hangi dilde yapıldığı

  • 3. İlahiyat ve Emperyalizm: Misyonerlik faaliyetlerinin emperyal tarih ile bağı

Küresel Arenada Öne Çıkan Temsilciler

Hristiyan Teolojide:

  • Kwok Pui-lan (Hong Kong – ABD): Feminist postkolonyal teoloji öncüsü. Hristiyan ilahiyatının Asya kadınları açısından yeniden yazılması gerektiğini savunuyor.
  • Fernando Segovia (Küba – ABD): Yeni Ahit yorumlarını Latin Amerika’daki sömürgecilik sonrası bağlamda yeniden değerlendiriyor.
  • Graham Ward (İngiltere): Küresel kapitalizm ve kilise ilişkilerini eleştirel bir teolojiyle inceliyor.

İslam Teolojisinde:

  • Farid Esack (Güney Afrika): Kur’an’ı adalet, yoksulluk ve ırksal ayrımcılık bağlamında yorumluyor.  1990’larda yazdığı “Qur'an, Liberation and Pluralism” adlı eser, Güney Afrika’daki Apartheid rejiminin Müslümanlar üzerindeki etkilerini analiz ederken Kur’an’ı bir kurtuluş metni olarak yeniden yorumluyor. Bu yaklaşım, klasik tefsir geleneğinden radikal biçimde ayrılıyor ve sosyal adaletin vahiysel bir gereklilik olduğunu savunuyor.
  • Amina Wadud (ABD – Malezya): Toplumsal cinsiyet eşitliği odaklı Kur’an yorumu geliştiriyor.
  • Khaled Abou El Fadl (ABD): İslam hukukunun sömürge sonrası dönüşümünü ve otorite problemini tartışıyor.

Bu üç isim, hem Batı akademisinde hem de küresel Güney'de yankı uyandıran güncel çalışmalarla tanınıyor.  Yani İslam teolojisinin geleneksel el-Ezher – Medineİstanbul üçgeninin dışında kalıyor Cape Town, Kuala Lumpur, Los Angeles gibi merkezlerden sesleniyorlar. 

DECOLONİZİNG THEOLOGY: TEOLOJİNİN SÖMÜRGECİLİĞİNİN SONLANDIRILMASI 

Fortress Press tarafından yayımlanan ve editörlüğünü Kwok Pui-Lan ve Musa Dube’nin yaptığı Decolonizing Theology: From the Margins to the Center (Teolojinin Sömürgeciliğinin Sonlandırılması: Marjinlerden Merkeze ) kitabı bu alanda adeta  bir zirve noktası oldu.

Kitap, Hristiyanlığın 20. yüzyıl sonrasında “evrensel” adı altında nasıl beyaz, erkek ve Avrupa merkezli kodlandığını ortaya koyarken, Afrika, Latin Amerika ve Asya'dan ilahiyatçıların katkılarıyla yeni bir teolojik zemin öneriyor.

Kitaptan bazı dikkat çekici tezler:

  • Kwok Pui-Lan: Batı’nın Tanrı anlatısının Asya kadınlarının acılarını nasıl görünmez kıldığını analiz ediyor.

  • Gerald West (Güney Afrika): İncil'in yoksullarla birlikte okunması fikrini “topluluk içi tefsir” modeliyle geliştiriyor.

  • R.S. Sugirtharajah (Sri Lanka): Kolonyal dönem İncil çevirilerinin, yerel kültürel sembolleri bastıran araçlar olduğunu vurguluyor.

Genç ilahiyatçılar, klasik metinlerin sadece fıkıh ve kelam üzerinden değil; sömürge deneyimi, bilgi hiyerarşileri, sivil itaatsizlik, yerli halkların bilgeliği gibi kavramlarla da yeniden okunması gerektiğini düşünüyor.

Laleh Bakhtiar (ABD): Kur’an çevirilerindeki erkek egemen ifadeleri sorgulayarak “inclusive” bir dil önerdi.

Shabbir Akhtar (Birleşik Krallık): Müslüman azınlıkların Batı'da ilahiyat üretiminde yaşadığı ontolojik baskıyı analiz etti.


İSLAM DÜNYASI VE POSTKOLONYAL YANSIMALAR

İslam dünyasında da bu düşünce tarzının izleri giderek daha görünür hale geliyor. Özellikle Edward Said’in etkisiyle Arap ve Güney Asyalı akademisyenler, klasik tefsirlerin nasıl oryantalist beklentilere göre kategorize edildiğini tartışıyor. Örneğin:

  • Tariq Ramadan (Tarık Ramazan), Avrupa İslamı fikri üzerinden, modern Müslüman kimliğin kolonyal etkilerle nasıl şekillendiğini sorgularken;

  • Seyyed Hossein Nasr (Seyyid Hüseyin Nasr), yerli İslam epistemolojilerinin Batı bilim anlayışıyla çatışmadan korunması gerektiğini savunuyor.

  • Fazlur Rahman’ın (Fazlurrahman Malik) “tarihsel bağlamlı Kur’an yorumu” fikri, bu tartışmalarda önemli bir kavşak noktası olarak sıkça anılıyor.

İTİRAZLAR VE ELEŞTİRİLER

Her yeni paradigma gibi postkolonyal teoloji de ciddi eleştirilere maruz kalıyor:

  • Anaakım Katolik ve Evanjelik çevreler, bu yaklaşımın “teolojiyi ideolojik bir araç haline getirdiğini” savunuyor.

  • Bazı reformist Müslüman akademisyenler, postkolonyal yaklaşımların kutsal metinleri “fazla seküler bir dille” okuduğunu savunuyor.

  • Aşırı relativizm eleştirisi: Hakikat iddialarının her biri kültüre göre değişirse, evrensel dinî normların nasıl korunacağı tartışmalı hale geliyor.

Her ne kadar postkolonyal teoloji yükselişte olsa da, bazı eleştirmenler bu yaklaşımı fazla “relativist” buluyor.

Öne çıkan eleştiriler:

“Teoloji, evrensel bir hakikat arayışıdır; kültürel politikaya indirgenemez.”

“Postkolonyal teoloji, dini geleneklerin bütünlüğünü parçalıyor.”

Bu eleştirilerin başını Batı'da John Milbank ve Stanley Hauerwas gibi figürler çekerken, bazı Müslüman akademisyenler de geleneksel usûl ve nass bağlamının korunması gerektiğini savunuyor.

GERÇEK YAŞAMLARDA YANKISI: YERLİ HALKLAR, GÖÇMENLER, KADINLAR

Postkolonyal teolojinin en somut etkileri, ilahiyat fakültelerinden çok toplumsal adalet hareketlerinde görülüyor. Özellikle:

  • Latin Amerika'da Mapuche halkının kutsal mekânlarının korunması, postkolonyal teolojinin yerli inançlarla buluştuğu örneklerden biri.
  • Afrika kıtasında AIDS, yoksulluk ve kadın sünneti gibi meseleler, bu teolojik çerçevede ele alınarak dini liderlere toplumsal sorumluluk yüklüyor.
  • Avrupa’daki Müslüman göçmenler, Batı İslamolojisinin çarpıttığı kimlik kurgularına karşı postkolonyal yaklaşımlar geliştiriyor.

BİRLEŞEN BİR TEOLOJİ DİLi ARAMA ÇABASI MI?

Postkolonyal teoloji, klasik teolojik tartışmaların sınırlarını zorlayan ve yer yer sarsan bir hareket. Ancak bu sarsıntının nihai amacı, eski yapıları yıkmak değil; daha adil, daha kapsayıcı, daha çok sesli bir Tanrı anlatısı inşa etmek.

Birçok akademisyen bu hareketin dinlerarası diyaloğa ve epistemik çoğulculuk söylemlerinin uzantısı olduğunu öne sürüyor. 2025 itibariyle Tokyo, Beyrut, Nairobi ve São Paulo’da başlayan ortak ilahiyat projeleri bu yönde umut verici sinyaller taşıyor.

POSTKOLONYAL TEOLOJİ DÜŞÜNCESİNİN FİKİRSEL EVRİMİ

Postkolonyal Teoloji: Zaman Çizelgesi (1960–2025)

1960’lar – İlk Eleştirel Sorular

  • Frantz Fanon, The Wretched of the Earth (1961):

    Teolojik değil, politik bir metin olmasına rağmen kolonyalizmin ruhsal ve kültürel etkilerine dair analizleri, sonraki postkolonyal ilahiyatçıları derinden etkiler.

  • Albert Memmi ve Aimé Césaire, sömürgecilik sonrası kimliğin yeniden inşasına dair yazılarıyla önemli bir arka plan oluşturur.

1970’ler – Gustavo Gutiérrez ve Kurtuluş Teolojisi

  • Gustavo Gutiérrez, A Theology of Liberation (İspanyolca ilk baskı: 1971; İngilizce: 1973)

    Latin Amerika’da ortaya çıkan bu hareket, Hristiyanlığın yoksulluk ve adaletsizlikle ilişkisini yeniden tanımlar. Postkolonyal teolojinin sosyo-politik damarını besler.

  • Ali Şeriati, On the Sociology of Islam (1970’ler):

    Şeriati, İslam’ın devrimci potansiyelini ve sosyal adalet öğretilerini öne çıkararak, kolonyal güçlere karşı İslam toplumlarının özgürlük mücadelesini savunur.

1980–1989 – Siyah ve Kadın Teolojisinin Yükselişi

  • James H. Cone, Black Theology and Black Power (1969)

    Siyah teoloji, özellikle ABD’de ırk ve Tanrı ilişkisini gündeme getirir.

  • Mercy Amba Oduyoye (Gana): Afrika kadınlarının dinsel söylemlerdeki yerini sorgulamaya başlar.

  • Chung Hyun Kyung (Kore): Asya kadınlarının Hristiyanlıkta ses bulmasını savunur.

1990 – Postkolonyal Terimin Teolojiyle Buluşması

  • R. S. Sugirtharajah, Voices from the Margin: Interpreting the Bible in the Third World (1991)

    Postkolonyal okumanın İncil hermenötiğiyle tanıştığı ilk büyük derleme eser.

  • Kwok Pui-lan, Introducing Asian Feminist Theology (1990)

    Asya’daki kadına yönelik dini söylem eleştirileri başlar.

1997 – Edward Said ve İlahiyat Bağlantısı

  • Said’in Orientalism (1978) eseri zaten etkiliydi; ancak 1990’ların sonuna gelindiğinde teologlar bu eleştirileri metinsel ve epistemolojik düzeyde benimsemeye başlar.

2000–2010 – İslam Teolojisinde Postkolonyal Dönüşüm

  • Seyyid Hüseyin Nasr, Islamic Science: An Illustrated Study (2003):

    Batı bilim anlayışıyla çatışmayan yerli İslam epistemolojilerinin korunması gerektiğini savunur.

  • Farid Esack, Qur'an, Liberation and Pluralism (2000)

    Kur’an’ın ırkçılıkla mücadele bağlamında yorumlanması.

  • Amina Wadud, Inside the Gender Jihad (2006)

    Toplumsal cinsiyet adaleti ekseninde Kur’an’a yeniden bakış.

2012 – Decolonizing Theology

  • Michael Jagessar ve Stephen Burns, Christian Worship: Postcolonial Perspectives

    İbadetin kolonyal doku içinde nasıl şekillendiğine dair ilk geniş çaplı değerlendirme.

2015 – Küresel Güney'in Teoloji Akademisi Yükseliyor

  • Postcolonial Network (ABD merkezli ama küresel ağ) aktifleşiyor.

  • Khaled Abou El Fadl, Reasoning with God (2014):

    İslam hukukunun ve aklının kolonyal kırılmalar sonrası yeniden değerlendirilmesi.

2020–2024 – Postkolonyal Teolojide Dijital Yükseliş

  • Yerli halkların epistemolojisi, çevrimiçi akademik platformlara ve teolojik podcast’lere taşınıyor.

  • Decolonial Futures (Kanada/Şili/Brezilya) gibi ağlar, sadece postkolonyal değil, dekolonyal yaklaşımları öne çıkarıyor.

2025 – Kavramsal Farklılaşmalar

  • Postkolonyal, Dekolonyal ve Yerli Teoloji” ayrımları daha görünür hale geliyor.

  • UNESCO destekli çalıştaylar ve “Global South Theology Forums” aracılığıyla teolojik bilgi üretimi coğrafi merkezlerden bağımsızlaşıyor.

Mistikalem.com

Yorumlar