bilimsel

Migren'in Gizemi Çözülüyor: 40 Yıllık Araştırma Yeni Umutlar Doğurdu

Dünya genelinde bir milyardan fazla insanı etkileyen ve uzun yıllardır yanlış anlaşılan migren, bilim insanlarının 40 yıllık yoğun araştırmaları sayesinde nihayet çözülmeye başlıyor.

Migrenin Gizemi Çözülüyor: 40 Yıllık Araştırma Yeni Umutlar Doğurdu

Beyinde migren sırasında neler olduğunu anlayan araştırmacılar, bu nörolojik durumu tedavi etmek için yeni ve umut vadeden ilaçlar geliştirdi. Bu çığır açan gelişmeler, migren hastaları için yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.

Uzun yıllar boyunca migren, sadece şiddetli bir baş ağrısı olarak yanlış anlaşıldı ve hatta "histerik kadınların hastalığı" gibi önyargılarla karşılandı. Araştırmaların yetersiz finansman alması ve hastalığın karmaşık doğası, migrenin gizemini korumasına neden oldu. Ancak son dönemde yapılan çalışmalar, migrenin beynin karmaşık bir bozukluğu olduğunu ve baş ağrısının sadece bir belirtisi olduğunu ortaya koydu.

Migren Nedir ve Nasıl Ortaya Çıkar?

Migren, baş ağrısından çok daha fazlasıdır. Çoğu insan migreni yalnızca şiddetli bir baş ağrısı olarak düşünse de, bu durum geniş bir semptom yelpazesini kapsayan bir beyin bozukluğudur. Migren atakları kişiden kişiye farklılık gösterebilir ve saatlerden günlere kadar sürebilir.

Bir migren atağı genellikle üç ana aşamadan oluşur:

Prodrom (Öncü Evre): Ataktan saatler veya günler önce ortaya çıkan, ruh hali değişiklikleri, boyun tutulması, esneme ve belirsiz bir "kötü bir şey olacak hissi" gibi belirtilerle karakterize edilen evredir.

Atak Evresi: Genellikle şiddetli baş ağrısı ile ilişkilidir, ancak öncesinde veya eş zamanlı olarak aura da görülebilir. Aura, kişinin görme, konuşma veya hareketini etkileyebilen duyusal rahatsızlıkları içerir ve parlak ışıklar, kör noktalar veya zikzaklar gibi görsel bozukluklar şeklinde kendini gösterebilir. Baş ağrısı, atağın en zorlayıcı belirtisi olabilir ve tedaviye bağlı olarak dakikalardan günlere kadar sürebilir.

Postdrom (Migren Sonrası "Sersemlik"): Atağın ardından bazı kişilerin günlerce yorgun veya halsiz hissetmeye devam ettiği evredir. 

Yetersiz Tanı, Yetersiz Finansman ve Önyargılar
 

Migrenin yaygınlığına ve engellilik üzerindeki etkisine rağmen, geçmişte migren araştırmaları yeterince finanse edilmedi ve sıkça göz ardı edildi. 2007'de ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri bütçesinin yüzde 0,05'inden daha azı baş ağrısı araştırmalarına ayrıldı. Bu durum, astım ve diyabet gibi benzer kronik rahatsızlıkların kişi başına aldığı finansmanın çok altında kaldı.

Ayrıca, migrenli kişilerin sadece yaklaşık yüzde 40'ı teşhis alabiliyor. Tanı alanların çoğu da uzman hekimlere yönlendirilmiyor ve tedaviye erişimde zorluklar yaşıyor. Peter Goadsby gibi uzmanlar, migrenin kadınlarda daha sık görülmesi ve hormonal döngülerle ilişkili olması nedeniyle "histerik kadınların hastalığı" olarak damgalanmasının önyargıları beslediğini belirtiyor. 

Çığır Açan Keşif: CGRP ve Yeni Tedaviler
 

1980'li ve 90'lı yıllarda Lars Edvinsson gibi bilim insanları, migren araştırmaları için finansman bulmakta büyük zorluklar yaşadı. Ancak Edvinsson ve Michael Moskowitz, Peter Goadsby ve Jes Olesen'in de dahil olduğu bir grup araştırmacının ısrarlı çalışmaları, migren anlayışında bir devrim yarattı. Bu dört bilim insanı, migren araştırmalarına yaptıkları öncü katkılarla 2021 Brain Prize'ı kazandı.

 Bu ödülü getiren en önemli keşiflerden biri, kalsitonin geni ile ilişkili peptit (CGRP) adı verilen bir kimyasalın migren ağrısında kritik bir rol oynadığının belirlenmesiydi. Edvinsson ve Goadsby, migren atağı sırasında trigeminal sinirden CGRP salgılandığını keşfetti. Bu, migreni tetikleyebilecek bir beyin kimyasalının ilk kez tanımlanmasıydı.

 Bu keşif, migren tedavisi için yeni bir hedef belirledi. Daha önce, 1990'larda piyasaya sürülen ve kan damarlarını daraltarak etki eden triptanlar migren için özel olarak geliştirilmiş ilk ilaçlardı. Ancak triptanların inme öyküsü olan kişilerde kullanılamaması ve yan etkileri (mide bulantısı, yorgunluk, boyun/çene/göğüs sıkışması) bulunuyordu. Ayrıca, herkes için etkili değillerdi ve auraları etkilemiyorlardı.

 CGRP'nin keşfiyle birlikte, araştırmacılar bu kimyasalın etkisini engelleyen yeni nesil ilaçlar geliştirdi:

Monoklonal Antikorlar: Birkaç ayda bir enjekte edilen bu ilaçlar, CGRP'nin etkisini bloke ederek migren ataklarını önlemeye yardımcı olur. Erenumab, 2018'de ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından onaylanan ve migren günlerinin sayısını yarıya indirdiği gösterilen ilk yeni migren ilacı oldu. 

Gepantlar: Enjeksiyona gerek duymayan bu yeni CGRP hedefli ilaçlar da FDA tarafından akut migren tedavisi için onaylandı ve bazıları atakları önlemede de etkili olabilir.

Bu yeni ilaçlar, migrenin gerçek bir nörolojik durum olduğunu vurgulamada da önemli bir rol oynadı. 

Migren Hakkkında Hâlâ Cevaplanmamış Sorular

Bu devrim niteliğindeki gelişmelere rağmen, migrenin neden ve nasıl başladığına dair hala bazı gizemler var:

Atakları Ne Tetikliyor? Trigeminal siniri ilk etapta neyin harekete geçirdiği tam olarak anlaşılamamıştır. Aura sırasında beyin aktivitesindeki değişim dalgaları, ağrı mekanizması hakkında ipuçları verse de, aura ve ağrının ayrı fenomenler mi olduğu yoksa ortak bir tetikleyici tarafından mı tetiklendiği belirsizdir.
Cinsiyet Farklılıkları: Migrenin erkeklerden çok kadınları etkilemesi, östrojen ve oksitosin gibi hormonların rolünü düşündürmektedir. Bu hormonların trigeminal nöronlarda reseptörleri olduğu bilinmekte, ancak kesin mekanizma araştırılmaya devam etmektedir.
Semptom Çeşitliliği: Migren semptomlarındaki büyük çeşitliliğin nedenleri de hala bilinmemektedir. Bunun, migrenin farklı alt tipleri olabileceği veya genetik faktörlerin bireysel deneyimleri şekillendirdiği düşünülmektedir.
Tetikleyicilerin Rolü: Stres, uykusuzluk veya bazı yiyecekler gibi görünen tetikleyicilerin migreni nasıl başlattığı da tam olarak anlaşılamamıştır. Beynin uyarılara karşı eşiğinin düşük olması veya hipotalamustaki değişiklikler rol oynayabilir. 

Gelecek ve Migren Hastaları İçin İyileşme Umudu

Migren tedavisindeki tüm bu ilerlemelere rağmen, henüz tek bir ilacın herkes için işe yaradığı bir durum söz konusu değil. Debbie Hay, sağlık profesyonellerinin migren konusunda daha iyi eğitilmesi ve migrenin bir beyin rahatsızlığı olarak kabul görmesi için dilin değiştirilmesi gerektiğini savunuyor ("Migreniniz yok, migrenle yaşıyorsunuz ve bazen bir atağınız oluyor" gibi).

Migrenin ailelerde görülen yaygınlığı göz önüne alındığında, araştırmalardaki bu yeni ivme, gelecek nesillerin migrenle mücadelesini daha kolay hale getirme umudu veriyor. Bilim, migrenin karmaşık yapısını çözmeye devam ederken, daha fazla tedavi seçeneği ve daha iyi bir yaşam kalitesi için umut her geçen gün artıyor.

Kaynak:  Jessica Hamzelou - https://www.newscientist.com/

Söz konusu Kaynakta  Bahsedilen Önemli Araştırmacılar ve Katkıları

Lars Edvinsson (Lund Üniversitesi, İsveç): 1980'ler ve 1990'larda migren araştırmaları için fon bulmakta zorlansa da, kalsitonin geni ile ilişkili peptit (CGRP) kimyasalının migren atağı sırasındaki rolünü ve trigeminal sinirle ilişkisini keşfeden dört Brain Prize sahibinden biridir. CGRP'nin migrendeki merkezi rolünü belirlemesi, yeni nesil migren ilaçlarının geliştirilmesinin önünü açmıştır.

Michael Moskowitz (Harvard Tıp Okulu): 2021 Brain Prize sahiplerinden biridir. Trigeminal sinirin ve ilişkili kan damarlarının migren ağrısında kilit bir rol oynadığını belirlemiştir. Bu keşif, CGRP'nin trigeminal sinirden salgılandığı bilgisini tamamlamıştır.

Peter Goadsby (King's College London): Lars Edvinsson ile işbirliği yaparak CGRP'nin migren atağı sırasında trigeminal sinirden salgılandığını gösteren araştırmalara öncülük etmiştir. Ayrıca, CGRP'yi hedef alan gepantlar adı verilen yeni ilaçların geliştirilmesinde de önemli rol oynamıştır.

Jes Olesen (Kopenhag Üniversitesi, Danimarka): CGRP'nin migrene yatkın kişilerde atağa neden olduğunu ve sumatriptan gibi triptanların doğal CGRP salınımını engelleyebileceğini gösteren ekibin bir parçasıydı. Bu, CGRP'nin migren için kesin bir mekanizma olduğunu doğrulamıştır.

Debbie Hay (Otago Üniversitesi, Yeni Zelanda): Makalede migrenin genel anlayışı, semptom çeşitliliği ve tedavi yaklaşımları üzerine yorumlarıyla yer almıştır. Özellikle CGRP mekanizmasının akut ve önleyici tedavilerde aynı anda hedeflenebileceği fikrini desteklemiştir.

Parisa Gazerani (Aalborg Üniversitesi, Danimarka): Migrenin sadece bir baş ağrısı değil, bir beyin bozukluğu olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca, migrenin başlangıçta kan damarı genişlemesi teorisine dayanmasına rağmen, daha sonra nöronların rolünün ortaya çıktığını belirtmiştir.

Gisela Terwindt (Leiden Üniversitesi, Hollanda): Migrenin genetik faktörlerini ve özellikle ailevi hemiplejik migren ile bağlantılı ilk geni keşfeden ekibin bir parçasıdır. Migrende hormonal faktörlerin rolünü anlamak için de çalışmalar yapmaktadır.

Bu araştırmacıların çalışmaları ve keşifleri, migren alanındaki modern araştırmaların temelini oluşturmaktadır. Bu isimler ve bahsedilen keşifler (CGRP'nin rolü, trigeminal sinir, genetik faktörler) muhtemelen bu alandaki binlerce bilimsel makalede atıf almıştır. Makalenin kendisi bilimsel bir yayın değil, bilimsel gelişmeleri halka duyuran bir haber makalesi olduğu için belirli makaleler yerine bu genel ilerlemelere odaklanmıştır.

Yorumlar