Mabel Matiz'e göre aşk

04 Ağustos 2018 Cumartesi

Dördüncü albümünüz ‘Maya’ çıktı; aynı zamanda annenizin ismi. Var oluş nedeninize bir teşekkür mü?

Öyle de denebilir. Bir arayış döneminin, kazı çalışmasının ürünü. Kendimle, geçmişle dertleşirken yakınlaştığım köklerime şükranın da bir ifadesi. Yeni bir dönemin başlangıcı...

 

 

 
 

"Türk popunun görüp görebileceği en erotik, cesur ve şaşırtıcı sözler” yorumları yapıldı albümdeki bazı şarkılar için... ‘Canki’de mesela şöyle bir söz var: Dün gece bir cankiyle yattım, çok sertti.

Şarkılarım her şeyden söz edebilir, seks de buna dahil. Seks, hayatın içinde bu kadar büyük bir alan kaplıyorken neden tersiymiş gibi, hiç yokmuş gibi davranılıyor? Bu ikiyüzlü durum içimi bayıyor. Seksten söz eden bir şarkının nesi şaşırtıcı, cidden anlamıyorum. Mutlulukla, eğlenerek yazdım o şarkıları. Onları yazarak kendime biraz daha yaklaşmışım gibi hissettim. Önemli olan bu. Toplumun bu şarkılardan okuyacağı toplumla ilgili, benimle değil. Gücünün dışarıdan geldiğine inanmış biri otosansüre yaslanır ancak, ben değil.

 

 
 

 
 

'Maya' ilhamını nelerden aldı?

Albüm, temel ilhamını Anadolu’dan ve 70’ler Anadolu pop sound’undan aldı. Yıllarca doğu şehirlerine yaptığım turneler, doğup büyüdüğüm Toroslar, hatta bütün bir Orta Doğu bu albümün coğrafyasını oluşturdu. Şarkılar ozan geleneğine, türkülere, Türk pop tarihi hafızasına dair çok şey söylüyor; hem yerel bir dille hem de eklektik ve evrensel bir tavırla... Bu albümle köklerime döndüm.

 


 

BU ŞARKILAR DERİNLEŞME İHTİYACIMIN ESERİ
 

İnsan genellikle acı çektiği dönemlerde köklerine dönmek ister. Ağlayan bir çocuğun annesine koşması gibi...

Doğru. Tanıdık gelen daha güvende hissettirir. Derinleşme ihtiyacımın eseri bu şarkılar. Çözemediğim, çözmek, hafifletmek istediğim şeylerin neticesinde çıktılar. Bir tür şifalandırma çalışmasıydı.

 

 
 

 
 

Bugün müzikle şifa buluyorsunuz. Çocukken kendinizi nasıl tamir ediyordunuz?

Zor bir soru... İlk hatırladığım kızgınlığımı düşünüyorum... Anaokulunda camdan sarktığım için öğretmen bana tokat atmıştı. Beklemediğim bir tepkiydi. Savunmasız hissettirmişti. Bu hisle o an nasıl başa çıktım, hatırlamıyorum. Çocukken de sıkıldığımda ya da kendimi kötü hissettiğimde müzik dinlerdim. Radyonun başına oturur, saatlerce kalkmazdım. Müziği ve kendimi böyle keşfettiğimi anımsıyorum. Kitaplarla ve kasabadaki kütüphaneyle de çok ilgiliydim. Müzik ve kitaplar, bu dünyadan kaçmak için sığındığım alanlardı.

 


 

 
 

Çocukken bu dünyadan kaçmak istemenizin sebeplerinden biri de kekeme olmanız mıydı?

Kekemeliğim içe kapanıklığa yol açtı, içe kapanıklığım da kendimi keşfetme yolculuğuna başlamamı sağladı. Aslına bakarsan müzikle olan bağım da bu nedenle başladı. Kendimi bu yolla ifade edebileceğimi, müziğin bana iyi geldiğini keşfettim. Yaşanan her şeyi kabulle ödüllendirmeye, şükretmeye çalışıyorum. Dönüştürebildiklerimden mutluyum. Ama uzun bir yol bu, sonu yok...

 

 
 

EZBERLERİ, BİLGİ YÜKÜNÜ, GENETİK AKTARIMI UNUTMAK İSTİYORUM
 

Siz öz varlığınızla, duruşunuzla ve cinsel yöneliminizle açıksınız. Bağırmıyorsunuz ama saklanmıyorsunuz da... Bu bilinci nasıl kazandınız?

Hâlâ anlamadığım, kafamın içini yiyen çok nokta var. Mesela bunca bilgiye, önyargıya sahibiz. Bunlar nereden geliyor? Doğduğumuzda bir isim veriyorlar bize, o isim ne kadar tanımlayabilir öz varlığımızı? Daha ötesi olamaz mı? Dışarıdan gelen bunun gibi milyonlarca bilgiyle donatılıyoruz. Bazen bütün bu ezberleri, bilgi yükünü, genetik aktarımı unutmak istiyorum. Daha çıplak, daha hafif hissedeceğimi düşünüyorum o zaman. Bazen de beyhude geliyor tüm çabam.

Aşk dersek...

Aşk bence kişisel eksikliklerimizle ilintili. Eksikliğini hissettiklerimiz ya da yaralarımız bir başkasında aynalandığında bunun adı aşk oluyor. Biraz hastalıklı bir durum. Sen kendini tanımadan, sevmeden, başkası seni ne kadar sevip anlayabilir ki? Bu yüzeysel, sözsüz anlaşma hallerinden sıkılıyorum. Hep bi ‘mış gibi’ durumu var. Daha yargısız, yarasız, sonsuz bir sevgi biçimini hissetmek istiyorum. Kimliklerin, ezberlerin, yaraların ötesinde; kendinizi evrenin kaynağına yakın hissettiğiniz bir yerde olmalı özgür aşk...

Aşk sizi tutsaklaştırıyor mu özgürleştiriyor mu?

Aşkı uzun süre eksikliğini hissettiğim şeylerin peşinde koşarak yaşadım. Ne kadarı sevgi ne kadarı illüzyonumdu bilemiyorum. Bu dramatik hallerden sıkıldım. Özgürlük de tutsaklık da bizim kendimizi layık gördüğümüz şeylerle ilgili. Ahkam kestikçe anlamsızlaşıyor bazı şeyler. Bilemiyorum.

Bu aralar sizi en çok ne üzüyor?

Akıl sağlığım için gündeme mesafeli durmaya çalışıyorum. Ne kadar durulabilirse... Sosyal medya linçlerinden, insanların birbirine uyguladığı psikolojik baskılardan hoşlanmıyorum. Adalet ve barış duygularımızın bu kadar incinmiş olmasına üzülüyorum.

posta