Ruhsal

Sessiz evlilikler bulaşıcı hastalık gibi yayılıyor

Boşanmaları yakın çevreleri tarafından hoş karşılanmayacağı için evli kalmayı tercih eden, birbirine yabancılaşmış ve ‘evliymiş gibi’ yaşayan çiftlerin sayısı hızla artıyor.

Sessiz evlilikler bulaşıcı hastalık gibi yayılıyor

Çiftlerin birbiriyle iletişim kurmadığı, eşlerin birbirlerine karşı güçlü bağlar hissetmediği, sıkılma hissi ve duygu yitiminin söz konusu olduğu, sadece dış ve iç baskılar nedeniyle sürdürülen “sessiz evliliklere” dikkat çeken uzmanlar, mikro çevrede bireysel temellere dayalı böylesi sessiz evlilikler olması ve örneklerinin git gide çoğalmasının artık makro bir sorun alanına doğru evrildiği uyarısında bulunuyor. 

Dr. Öğretim Üyesi Nihan Kalkandeler, çiftlerin hiçbir iletişim kurmadığı, sözel ya da duygusal hiçbir bağlantının olmadığı evliliklere ve sosyal etkisine ilişkin değerlendirmede bulundu: 

Aile, yeni kuşaklara kültürel kimliğin ve değerlerin kazandırılması, toplumsal bilincin aktarılmasında birey ve toplum arasında bir köprü görevi üstlenir. Aile bireyleri için toplumsal bilincin ne ölçüde hayatın merkezinde yer aldığının önemli olduğunu söyledi. 

Kişilerin gittikçe bireyselleştiği yeni dünya düzeninde toplum üzerindeki yansımalar da dönüşüme uğradı. Bazı değerlerimizi kaybediyoruz. Hayatımızın değişim, gelişim ve dönüşümlere gebe olduğunu biliyoruz. Bu değişimden aile düzeni ve çiftlerin ilişkileri de nasibini alıyor elbet. Evli çiftin arasındaki sevgi duygusunun da değişime uğraması kaçınılmaz bir durum haline geliyor. Arzu edilen değişim, çiftlerin sevgi dolu, olgun, birlikte büyüyen ve gelişen bir ilişki içerisinde olmalarıdır ve bu ancak karşılıklı çaba ile mümkündür. Eşlerin birlikte kurdukları yuvada aile bağları kuvvetlendikçe, beraberlik duyguları güven ve huzur ortamıyla desteklendikçe aralarındaki sevgi paylaşımı ve ilişkilerinin değeri de artmaktadır. Buradaki sihirli kelime ‘paylaşımdır’. Bu kelimenin sihrini korumak ise zor zanaat. Çünkü paylaşım demek ortaklık demektir oysa ki sonu bireyselliğe çıkan bir paradoksun içinde kaybolan ‘ben merkezli’ bireyler, paylaşım kelimesinin gerekliliklerinden uzaklaşmış durumdalar. 

Günümüzde çiftler arasındaki etkileşim de farklılığa uğradı. Bir zamanların etkileşim düzeninde kadın ve erkek paylaşım içinde birbirlerinin yerini, konumunu anlamlandırırken örneğin benliğin sunumunda kadın ve erkek kendinden ziyade birbirini öne çıkarmayı seçerken; bugünün etkileşim düzeninde kadın ve erkek sadece kendi kimliklerini korumanın çabası içindeler. Başka bir ifadeyle ‘biz’ olma gayret ve girişimi gün geçtikçe tükenme eğiliminde diyebiliriz. Hal böyle olunca ‘sen’in ve  ‘ben'in birleşip 'biz'i oluşturamaması öne çıkıyor ve aile kalabilme gayreti de zarar görüyor. Yeni pratiklerimizde rol aldığımız sahnelerin adı ise ‘sessiz evlilik’ veya ‘boş kabuk evlilik’ oluyor..

Dış ve iç baskılar nedeniyle devam eden evliliklere rastlanıyor

Zaman zaman eşler birbirlerine karşı güçlü bağlar hissetmediği, sıkılma hissi ve duygu yitiminin söz konusu olduğu, sadece dış ve iç baskılar nedeniyle sürdürülen evlilikler görülüyor.

Toplumsal kabul açısından sürdürülen evlilikler, başka bir deyişle boşanmaları yakın çevreleri tarafından hoş karşılanmayacağı için evli kalmayı tercih eden, birbirine yabancılaşmış ve ‘evliymiş gibi’ yaşayan çiftler, daha doğrusu ayrı ayrı bireyler ve bireyselleşmiş hayatlardan söz ediyoruz. Eğer çocukları varsa, onların zarar göreceğini düşünerek sürdürülen evlilikler da diğer bir örneğimiz.  Peki bu örnekler, toplumsal normları düşündüğümüzde model olacak nitelikte mi? Emsali olan durumlara eğilim göstermemiz ve farklı tecrübelerden feyz almamız her birimizin kaçınılmaz gerçeğidir. 

Sessiz evlilikler haneden haneye sıçrıyor

Mikro çevremizde bireysel temellere dayalı böylesi sessiz evlilikler olması ve örneklerinin git gide çoğalması artık makro bir sorun alanına doğru evrildi. Bu evrim bir bulaşma edasıyla bir haneden diğer haneye sıçrıyor. ‘Biz’ olma ihtiyacını yitirmek, çocukların aile içinde yaş almak yerine ‘tek ebeveynli’ olarak yeni normallerine alışmaya başlamaları, ciddi sapma ve toplumsal anomileri beraberinde getiriyor. Toplumu kucaklayan normları kaybetmeye başladıkça toplum üzerinde de olumlu yansımalara rastlamak zorlaşıyor. Sırf toplumsal normları korumak için anlaşamayan iki insanı bir arada tutmak da değil mesele. Ama eğer bir anlaşmazlık varsa, aile içindeki iletişim pamuk ipliğine tutunuyorsa, oradaki krizi çözebilecek zamanı doğru kullanabilmek gerekiyor.” 

Bu toplumsal sorunla mücadelede yapılabilecekler nelerdir?

Eşlerin birbirlerine zaman ayırmaları, birbirleriyle iyi arkadaş olabilmeleri, serbest zamanları beraber paylaşma konusunda istekli olmaları, aralarındaki bağlılığın korunması konusunda istekli ve gayretli olmaları önemli etkenlerdir. Her bireyin kendi biricikliğini, kendi öyküsünün ve bakış açısının olacağını düşünürsek, hayat arkadaşımız dahi olsa eşimizi kendi öyküsüyle kabul etmeye çalışmak, onu şekillendirmemek, empati kurabilmek, kelime ve davranışlarımızda müteşekkir olduğumuzu hissettirmek, destek olabilmek önem arz ediyor. Sona bırakmış oldum ama ‘biz’ olabilmenin yolu sevgi, şefkat, takdir ve saygıdan geçiyor.   Çiftler birbirlerine nasıl saygı göstereceklerini öğrendiği ve birbirlerinin haklarını gözettikleri, birbirlerini dinledikleri ve hayatın müşterekliğini unutmadıkları sürece sessiz evlilikleri normalleştirmeyeceğimize inanıyorum.”

Yorumlar